Netizen Turkey Hoş Geldiniz!

Netizen Forum, Türkiye'nin en iyi k-pop forumu. KPOP haberleri, Kore-Türk Dostluk Forum, K-POP Magazin, Tartışmalar, Son Çıkanlar ve dahası.

Kayıt Ol

Çanakkale'de Mustafa Kemal - Anzak Koyu

Serdar102

Trainee
Katılım
22 Ocak 2024
Mesajlar
23
Tepki
-8
Puan
1
1745140775924.png

ÇANAKKALE' DE MUSTAFA KEMAL - ANZAK KOYU
25 Nisan 1915 tarihinde Arıburnu'na ( ANZAK KOYU ) Anzaklar çıkartma yapmıştı. Saat gece 24.00' te Kaymakam ( Yarbay ) Mustafa Kemal dinamit torbasını yanına aldı. Bu iş için, kimseye güvenememişti. Gece karanlığında sessizce siperlerin arasından süzüldü. Tepeyi aşıp sahile inmesi gerekti. Düşman çıkartma yaptığı sahilin etrafına pek çok nöbetçi koymuştu. Nöbetçilerin hal ve hareketlerini bir süre izlemeli ve her şeyden emin olduktan sonra, kampa nüfuz etmeliydi.

Gün dönmüş ve yeni gün yol alıyordu. Saat sabaha karşı 03.00 olmuştu. Mustafa Kemal, Anzakların orta yerdeki büyük cephanelik çadırına yan taraftan girdi. Nöbetçiler, ön kapı tarafındaydı. Konuşmaları duyuluyordu. Mustafa Kemal fitili uzun olan dinamiti çakmak taşlarını birbirine sürterek çıkardığı kıvılcımla tutuşturdu. Diğer dinamitlerin fitilini ateşlemek zor olmadı. Dinamitleri cephanelik çadırının dört köşesine yerleştirdikten sonra girdiği yerden dışarı çıktı. Bir an önce buradan gidebildiği kadar uzağa gitmeliydi. Az sonra dinamitler kampı yok edecekti. Gök gürültüsünün milyon katı büyüklüğünde bir patlama Çanakkale Boğazı'nı sardı. Patlama güvenlik sınırları dışına çıkmasına ramak kalan Mustafa Kemal'i boş geçmedi. O'nu yere düşürdü. Mustafa Kemal çabucak toparlandı fakat elbiseleri toz içindeydi. Aylardır Çanakkale'deydi ve üstü başı toz topraksız günü olmamıştı.

Özellikle Çanakkale Savaşlarında dört gün, beş gün uyumamak Mustafa Kemal için, sıradan bir olaydı. Şu gece dahil dört gecedir başını yastığa koymamıştı. Atına biner, o tepe senin, bu tepe benim koşturur dururdu. Gece yarısında yeni günün planını yapardı. Ben düşman komutanı olsam nereden çıkartma yapardım, diye düşünürdü. O bölgeleri muhakkak kontrol eder ve gerekli önlemi alırdı.
Mustafa Kemal daha sonra karargaha döndü. Patlamanın gürültüsüne Türk askerleri ayaklanmış ve tepeden aşağı ışıldayan gözlerle bakıyordu. Bu patlama da neyin nesiydi? Kampı darmaduman etmişti. Korkudan Türkler geliyor deyip kendini gemilerden boğazın soğuk ve karanlık sularına atan Anzaklar vardı. Madem Türklerden bu kadar korkuyorsun, İngiliz'e kanıp neden dünyanın bir ucundaki Avustralya'dan kalkıp Çanakkale'ye gelir ve Mustafa Kemal'e çarparsın be Anzak?
Türk subayları ve askerleri, Mustafa Kemal'i o halde görünce patlamanın sebebini anladı. Bu dünya tarihinin ve Çanakkale Savaşı'nın dönüm noktasıydı. Orada bulunanlar Mustafa Kemal'i tebrik ettiler. Böyle bir komutanları olduğu için, gurur duydular. Şimdi geleceğe daha bir umutla bakıyorlar ve Çanakkale'nin geçilemeyeceğine inanıyorlardı.

SON

Atatürk Anıları - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: 1996
Gönderi otomatik olarak birleştirildi:

AVCI GEORGE ( HUNTER GEORGE )
Yıl 1915. İngilizler, Çanakkale'ye ingiliz donanmasını getirdi. Yetmedi. Fransız donanmasından yardım istedi. Fransız gemileri, Çanakkale'ye geldi. İngiliz gemileriyle birlik olup Türk tabyalarını dakikada insan büyüklüğünde 60 mermi atan toplarıyla dövmeye başladı. Türk siperleri giderek boşaldı. Savaşan askerler azaldı. Siperler, gerilere çekildi. Sonradan Mustafa Kemal geldi. Özgürlük ve bağımsızlık savaşçısı Mustafa Kemal. Türk topçularına ateş emrini verdi. Ateş, ateş, ateş dedi. Öncesinde alman komutanlar vardı ve Türk topçularına ateş etmeyin, bekleyin diyordu.

İngilizler baktı, Çanakkale geçilmez. Bunun için bir engel var: Mustafa Kemal. Londra'da başbakan Winston Churchill bakanlarıyla bir toplantı yaptı ve sonuç: Avcı George, Çanakkale'ye yönlendirilecekti. O, uçan kuşu vururdu değil ki, Mustafa Kemal'i vurmasın. Avcı George, Hindistan'dan yeni gelmişti. Bana bir hedef gösterin ikinci kurşuna gerek kalmaz, diyordu. Avcı George gece yarısından sonra Çanakkale'ye geldi. Yanılma payının sıfır olduğu ve hedefin kesinlikle imha edileceği sözünü verdikten sonra karanlığa doğru adım attı. Ben bir dünya yaratırım ve yarattığım o dünyanın ilk hayranı ben olurum, diyordu. Dağlar, tepeler aştı, soğuk sulardan içti. Çimen ve ot yedi. Aradan günler, haftalar geçti. Artık ingilizler bile onun nerede olduğunu bilmiyordu.

Günlerden bir gün ingiliz ve fransız savaş gemileri Türk siperlerini yoğun bombardıman ateşine tabi tutmuştu. Mustafa Kemal bombalardan korkmuyor, sağa sola emirler yağdırıyordu. Mustafa Kemal olmasaydı Çanakkale destanı yazılamazdı.

Bir gün avcı George'den telsiz mesajı geldi: Bombardımanı kesin. Tepeye çıkmış ve olanca ağırlığıyla Türk siperlerini göz hapsine almıştı. Mustafa Kemal namlunun ucundaydı ve tetiği bir kez çekmesi sonun başlangıcıydı. Avcı George tetiğe bastı, bir kez daha bastı. Mustafa Kemal çok hareketliydi, atışlar boşa gitmişti. Yazıklar olsun diyerek tüfeğini yere attı. Hedef büyüktü ve vuramadığı için, kendine lanet etti. Bombalar, evet, bombalar. Belindeki kemere bağlı duran iki bomba. Doğumu İstanbul'du. 15 yaşında ailesiyle birlikte Londra'ya göç etmişti. Bir Türk kadar Türkçe'yi iyi konuşuyordu. Londra'da üniversitede okurken tüfek atışlarına merak sarmış ve kısa zamanda ingiltere şampiyonu olmuştu. Bel kayışında takılı iki bombayı ellerine aldı. Tepeden ağır adımlarla aşağı, Türk siperlerine doğru yürümeye başladı. Türk siperlerindeki asker ve subaylar, iki elinde birer bomba olan ve Türkçe konuşan askere bir anlam verememişti.

Avcı George sonunda Mustafa Kemal'in karşısına çıktı. Sol elindeki bombayı cebine koydu. Sağ elindeki bombanın pimini çekti ve attı ama bomba patlamadı. Birkaç asker, tüfeğini George'ye doğrulttu. Ellerini kaldır, diye bağırdı. Tüfekler üstüne çevrilince Avcı George şaşırdı. Daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Bir yerlerde bir şeyler bunu kolluyor, diye düşündü. İkinci bombayı atsam nafile, o bomba da patlamayacak, diye düşündü. Geriye doğru on adım attı ve ikinci bombanın pimini çekti. Bomba korkunç bir gürültüyle patladı. Artık ortada ne avcı vardı ne George vardı.

SON

Atatürk Anıları - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: 1996
 
Üst