- Katılım
- 10 May 2023
- Mesajlar
- 518
- Tepki
- 1,297
- Puan
- 90
Öncelikle ben de muhafazakarım. Ama yazdıklarınızı üstüme alınmadım çünkü yarası olan gocunur kafasındayım. Sadece yapılan genelleme ve yazı üslubunuz beni rahatsız etti biraz.(sonuçta böyle bir çevrede yaşıyorum ve içten içe direk sevdiğim insanlara laf ediyormuşsunuz gibi hissettim)
Yazdıklarınıza ben de katılıyorum. Bu düşünceyi ben de bir dönem taşıdım. Bu yüzden ben de bir şeyler yazmak istiyorum.
Bana ilkokulda tarih anlatılırken Osmanlı çok kötülenerek Atatürk ise fazlaca yüceltilerek anlatıldı. O dönem çocuktum herhangi bir sevgi de düşmanlıkta beslemedim iki tarafa da. (Zaten derslere de ilgim azdı. Özellikle de Tarihe). Lisede imam hatip lisesini tercih ettim. Kendim istedim. Severek de okudum. Lisede ise bana osmanlı olduğu gibi anlatıldı ama inkılap tarihi ve dolayısıyla Atatürk ise kötülenerek anlatıldı.(Osmanlı tarihini başka hocadan İnkılap tarihi başka hocadan aldım onun farkı da vardı) Hala da orada anlatılanlar beynimde yer etmiş bu yüzden de Atatürk'ü sevdiğimi söyleyemem. Ama nefret de etmiyorum. Bir şey hissetmiyorum desem daha doğru olur. Üstüne çok da okuma yapmadım açıkçası. Muhtemelen daha çok okuyup araştırsam severim. Ama dedim ya Tarihi okumayı sevmiyorum pek. Bilmem gerektiği kadar öğreniyorum genelde. Neyse fazla uzattım. Ben Atatürk'ün yaptıklarına karşı çıkan ve yanlış bulan biri değilim. Yeni bir devlet kuruluyor ve eskinin tamamen unutulması için yapılması gereken şeyleri yapmış. O dönem o doğruydu ve yaptı. İyiki de yapmış.
Konuya gelirsek. Bu düşmanlığın çok da Atatürkten gelmediğini düşünüyorum. Çünkü benim gibi muhafazakar ve gayet dindar olan ve Atatürk yaşarken de hayatta olan ananem, Atatürk'ü çok severdi. Dedem zaten tam bir Türkçüydü. Öyleki annemin ve dayımın isimleri baya ben Türküm diye bağırır. Bu düşmanlık, Atatürk'ten sonra gelenlerin yaptıkları yanlış uygulamalardan doğan bir şey aslında. Camilerin ahır olması, dini eğitim veren yerlerin kapatılması, öğrencilerin başlarının açılması, oğlunun yemin törenine sırf türbanlı diye annelerin alınmaması, imam hatiplerin kapatılması vs. Vs. Şeklinde olan uygulamalar. Yani insanların Atatürk'ü yanlış anlaması ve Atatürkten çok atatürkçülük oynamaya çalışması sonucu bu düşmanlık oluştu. Ayrıca kemalizm diye bir şey de var ülkemizde. fazla Atatürkçü olanlar, Atatürkü tanrılaştıran insanlar için kullanan bir tabir. Genelde bu kesim bizim gibi muhafazakarlara, başı kapalılara da karşı mesela. Bir tarafın aşırısınsan bahsederken diğer tarafın aşırısını da düşünmek lazım bence ben Atatürk düşmanlarını savunmuyorum asla. Ama olaya bir de bu açıdan bakın diyorum. Yoksa dediklerinize katılıyorum hatta artırıyorum da.
Benim babam da Atatürk'ü sevmez. Ve sevmeme nedeni de hilafeti kaldırması ve alfabeyi değiştirmesi. Alfabeyi değiştirince bütün halk birden cahil kalmış. Bu yanlışmış.
Halbuki ben bile şöyle bir düşününce o dönem zaten halkın okuma yazma bilmediğini biliyorum. Alim olanlar da zaten o dönemde birkaç dil biliyorlardı. Ve batı dilleri genelde latin alfabesi. Dolayısıyla alfabenin değişmesi okuma yazma bilen kesimi pek de etkilememiştir. Halkı da etkilememiştir muhtemelen. Ama bugünün dünyası ve kafası ile geçmiş düşünülünce böyle bir düşünce yapısı çıkıyor ortaya işte. Hilafet zaten o dönem sıkıntılıydı. Osmanlıdaydı çünkü. Yeni bir devlet kuruluyorsa eskiyi tamamen bırakmak gerekiyordu ki din ve devlet işlerinin ayrılabilmesi için de gerekli bir şeydi bu. Ama aşırı muhafazakar olan ve kendilerine anlatılan kadarıyla yetinen insanlara bunu anlattığınızda anlamıyorlar. Nasıl ki aşırı Atatürkçü olan kesime Osmanlıda iyi olan şeyleri anlattığınızda onu anlamıyorsa bu da böyle. He keşke böyle olmasa ama maalesef böyle. Üst makamlardaki kişiler de bu ikiliğe çanak tutuyor maalesef.
Fazla uzattım. Belki kafa karıştırdım ama bir yorumu beğendim ve yanlış anlaşılmak da istemedim. Ona da açıklık getireyim. Ben ezanın Arapça halini seviyorum. Alıştığım için muhtemelen. Ben dillerin bazı makamlara, ritimlere vs daha çok uyduğunu düşünüyorum. (Hatta şarkılar üzerinden böyle bir konu bile açmayı düşündüm de üşendiğimden açmadım) Ezan Arapça makamlı okunduğunda Türkçeye göre bence kulağa hoş geliyor. Kuran ve ezan Türkçe olarak aynı makamlarda okunsa olur ama aynı etkiyi vermez bence. O yüzden ezanın Türkçe olarak okutulmaması ve sonradan tekrar Arapça olması iyi olmuş. Ama o dönem için bu iyi miydi bilemiyorum. Köklü bir değişiklik ve Türkçe için gerekli bir şey. Ama ben Arapçasını beğendiğimden dolayı bu konuda tarafsız olamıyorum pek.
(bu arada Ararpça sevdiğim bir dil değildir. Hatta en sevmediğim dil bile olabilir. Lisedeyken zor geçtim derslerinden. Onu da belirteyim de yanlış anlaşılmayayım.
)
Yazdıklarınıza ben de katılıyorum. Bu düşünceyi ben de bir dönem taşıdım. Bu yüzden ben de bir şeyler yazmak istiyorum.
Bana ilkokulda tarih anlatılırken Osmanlı çok kötülenerek Atatürk ise fazlaca yüceltilerek anlatıldı. O dönem çocuktum herhangi bir sevgi de düşmanlıkta beslemedim iki tarafa da. (Zaten derslere de ilgim azdı. Özellikle de Tarihe). Lisede imam hatip lisesini tercih ettim. Kendim istedim. Severek de okudum. Lisede ise bana osmanlı olduğu gibi anlatıldı ama inkılap tarihi ve dolayısıyla Atatürk ise kötülenerek anlatıldı.(Osmanlı tarihini başka hocadan İnkılap tarihi başka hocadan aldım onun farkı da vardı) Hala da orada anlatılanlar beynimde yer etmiş bu yüzden de Atatürk'ü sevdiğimi söyleyemem. Ama nefret de etmiyorum. Bir şey hissetmiyorum desem daha doğru olur. Üstüne çok da okuma yapmadım açıkçası. Muhtemelen daha çok okuyup araştırsam severim. Ama dedim ya Tarihi okumayı sevmiyorum pek. Bilmem gerektiği kadar öğreniyorum genelde. Neyse fazla uzattım. Ben Atatürk'ün yaptıklarına karşı çıkan ve yanlış bulan biri değilim. Yeni bir devlet kuruluyor ve eskinin tamamen unutulması için yapılması gereken şeyleri yapmış. O dönem o doğruydu ve yaptı. İyiki de yapmış.
Konuya gelirsek. Bu düşmanlığın çok da Atatürkten gelmediğini düşünüyorum. Çünkü benim gibi muhafazakar ve gayet dindar olan ve Atatürk yaşarken de hayatta olan ananem, Atatürk'ü çok severdi. Dedem zaten tam bir Türkçüydü. Öyleki annemin ve dayımın isimleri baya ben Türküm diye bağırır. Bu düşmanlık, Atatürk'ten sonra gelenlerin yaptıkları yanlış uygulamalardan doğan bir şey aslında. Camilerin ahır olması, dini eğitim veren yerlerin kapatılması, öğrencilerin başlarının açılması, oğlunun yemin törenine sırf türbanlı diye annelerin alınmaması, imam hatiplerin kapatılması vs. Vs. Şeklinde olan uygulamalar. Yani insanların Atatürk'ü yanlış anlaması ve Atatürkten çok atatürkçülük oynamaya çalışması sonucu bu düşmanlık oluştu. Ayrıca kemalizm diye bir şey de var ülkemizde. fazla Atatürkçü olanlar, Atatürkü tanrılaştıran insanlar için kullanan bir tabir. Genelde bu kesim bizim gibi muhafazakarlara, başı kapalılara da karşı mesela. Bir tarafın aşırısınsan bahsederken diğer tarafın aşırısını da düşünmek lazım bence ben Atatürk düşmanlarını savunmuyorum asla. Ama olaya bir de bu açıdan bakın diyorum. Yoksa dediklerinize katılıyorum hatta artırıyorum da.
Benim babam da Atatürk'ü sevmez. Ve sevmeme nedeni de hilafeti kaldırması ve alfabeyi değiştirmesi. Alfabeyi değiştirince bütün halk birden cahil kalmış. Bu yanlışmış.
Halbuki ben bile şöyle bir düşününce o dönem zaten halkın okuma yazma bilmediğini biliyorum. Alim olanlar da zaten o dönemde birkaç dil biliyorlardı. Ve batı dilleri genelde latin alfabesi. Dolayısıyla alfabenin değişmesi okuma yazma bilen kesimi pek de etkilememiştir. Halkı da etkilememiştir muhtemelen. Ama bugünün dünyası ve kafası ile geçmiş düşünülünce böyle bir düşünce yapısı çıkıyor ortaya işte. Hilafet zaten o dönem sıkıntılıydı. Osmanlıdaydı çünkü. Yeni bir devlet kuruluyorsa eskiyi tamamen bırakmak gerekiyordu ki din ve devlet işlerinin ayrılabilmesi için de gerekli bir şeydi bu. Ama aşırı muhafazakar olan ve kendilerine anlatılan kadarıyla yetinen insanlara bunu anlattığınızda anlamıyorlar. Nasıl ki aşırı Atatürkçü olan kesime Osmanlıda iyi olan şeyleri anlattığınızda onu anlamıyorsa bu da böyle. He keşke böyle olmasa ama maalesef böyle. Üst makamlardaki kişiler de bu ikiliğe çanak tutuyor maalesef.
Fazla uzattım. Belki kafa karıştırdım ama bir yorumu beğendim ve yanlış anlaşılmak da istemedim. Ona da açıklık getireyim. Ben ezanın Arapça halini seviyorum. Alıştığım için muhtemelen. Ben dillerin bazı makamlara, ritimlere vs daha çok uyduğunu düşünüyorum. (Hatta şarkılar üzerinden böyle bir konu bile açmayı düşündüm de üşendiğimden açmadım) Ezan Arapça makamlı okunduğunda Türkçeye göre bence kulağa hoş geliyor. Kuran ve ezan Türkçe olarak aynı makamlarda okunsa olur ama aynı etkiyi vermez bence. O yüzden ezanın Türkçe olarak okutulmaması ve sonradan tekrar Arapça olması iyi olmuş. Ama o dönem için bu iyi miydi bilemiyorum. Köklü bir değişiklik ve Türkçe için gerekli bir şey. Ama ben Arapçasını beğendiğimden dolayı bu konuda tarafsız olamıyorum pek.

(bu arada Ararpça sevdiğim bir dil değildir. Hatta en sevmediğim dil bile olabilir. Lisedeyken zor geçtim derslerinden. Onu da belirteyim de yanlış anlaşılmayayım.
