- Katılım
- 11 May 2023
- Mesajlar
- 700
- Tepki
- 2,100
- Puan
- 113
Bu konuyu açmak bana farz oldu artık, zira forumda öyle yorumlar görüyorum ki "Cahillik mutluluktur," lafını çok iyi anlamaya başladığım o noktadayım şu an. Üniversitede bu konu üzerinde çalışmalar yapmış, hatta ilgili topluluğun 3 sene yönetim kurulunda bulunmuş (bunun bir senesi başkan yardımcılığı, bir senesi de başkanlıkla geçti) ve alanında uzman kişilerle defalarca etkinlikler düzenlemiş birisi olarak, uzmanlardan bizzat dinlediğim ve kendi araştırmalarımla öğrendiklerimi sizlere aktarmak isterim sayın forum halkı.
Ayrıca bu başlığı @Obsessif arkadaşımıza ve @Uranyum☢️ adminimize ithaf ediyorum.
Öncelikle dümdüz Vikipedi'den alınma bir tanımlamayla başlamak isterim:
"Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.
Feminist teori içindeki cinsiyet, cinsiyet farklılıkları, cinsellik gibi terimler ve kadın gibi holistik terimler tartışma konusu olmuş hatta bazı feministler feminizmin herkesin kendisini %100 feminist olarak tanımladığı bir ideoloji olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu sebeple feminizmin alt türleri oluşmuştur. İlk dönem feministleri genellikle ilk-dalga feministleri 1960 sonrasındaki feministler ikinci-dalga feministleri olarak isimlendirilmiştir. Bazıları yeni kuşak feministleri üçüncü-dalga feminizmi içinde görmektedir.
Farklı tür feminizmlerden bazıları:
Şimdi en en en temel tanımlamayı ve sınıflandırmayı Vikipedi'den alarak başladım, ancak 20'li yaşlarına gelmiş (!) ve internet kullanmayı bilen herhangi bir insanın açıp okuyabileceği bu içerik yeterli düzeyde olsaydı, şu an ben bu başlığı açmıyor olurdum. Bu yüzden, herkesin anlayabileceği dilden sade bir anlatımla ben özet yapmak isterim:
Feminizm genel itibariyle kadınların yaşadığı eşitsizlikleri ve bu eşitsizliklerin hayatlarına bıraktığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya yönelik sosyolojik bir kavramdır. Her kadının "feminist olma zorunluluğu" olmadığı gibi, her erkeğin de feminizmi "kadın meselesi" olarak görerek hakaret etmesine gerek yoktur. Neden mi? Çünkü herkese uygun bir feminizm görüşü olabileceğine inanıyorum ben ve zaten feminizmin bu kadar çok alt başlığı olmasının sebebi de bir nevi bu. Dünya nüfusunun yarısı kadınsa ve bu kadınların ezici bir çoğunluğu ile erkeklerin de bir kısmı feminizmi savunuyorsa, yaklaşık olarak dünya nüfusunun %50'sine denk gelen bu kadar insanın HEMFİKİR olması zaten mümkün olamaz, değil mi? Bu kadar insan hemfikir olabiliyor olsaydı, en basitinden "lovestragram dediğimiz durum ergence mi değil mi" gibi böyle basit bir konuda 3-5 kişi olarak anlaşabilirdik diye düşünüyorum.
Yukarıda bahsettiğim durumu sayısal olarak değerlendirecek olursak: 2024 yılı güncel dünya nüfusu 8.093.241.000'miş. Yani bu durumda, aşağı yukarı 4.000.000.000 kişinin feminizm savunduğunu söyleyebiliriz belki de. 4.000.000.000 kişi aynı anda hemfikir olamayacağı için de yukarıda sayılan alt başlıklar oluşmuş durumdadır. Peki bu alt başlıklar nedir, neleri savunurlar? Hepsini detaylı olarak açıklamayacağım ama temel olarak ayrıştıkları noktalardan ve en popüler olan iki tanesinden bahsetmek isterim.
Bu alt başlıklar, Vikipedi'de de az çok açıklandığı üzere cinsiyet eşitsizliğinin nelerden kaynaklandığı, nasıl çözülebileceği, eşitliğin hangi alanlarda sağlanması gerektiği veya kimleri kapsaması gerektiğine yönelik olarak birbirlerinden ayrışmaktadırlar. Bunlardan en popüler olan ikisi ise genel olarak eşitsizliğin ataerkil toplumdan kaynaklandığını ve kadının üstün olması gerektiğini savunan radikal feminizm ile kadın-erkek hak eşitliğini savunan ve toplumsal cinsiyet rollerinin cinsiyetler üzerinde bıraktığı olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlayan liberal feminizmdir.
Radikal feminizm hakkında daha az ve öz bilgi sahibi olduğumdan, biraz Vikipedia desteği ile bu başlıktan şu şekilde bahsetmek isterim.
"Radikal feminizm, 1970'lerde kadın hareketlerinin en güçlü olduğu dönemlerde en çok sözü geçen iki akımdan biridir. Kadın sorununun temeline inmeye çalışmışlar, sorunu ataerki (patriyarka) olarak tanımlamışlardır. Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğün toplumun üzerinde şekillendiği kadına yönelik baskı (veya ataerkillik) olduğu ve düzenlenmeye karşı çıkmanın temelini tüm standart cinsiyet rolleri ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta gören feminizmin bir koludur.
Kendilerini sosyalist feministlerden tüm kadınların aynı sınıfta olduğu konusunda ayırmışlardır, oysa sosyalist feministler kadın sorununun temelinde sınıf çatışmasını görmüş ve iktidara yakın olan kadınları bu savaşın içinde görmemiştir. Radikal feministler ise hangi sınıftan olursa olsun, tüm kadınların aynı erkek egemen sistemin farklı kurumları tarafından ezildiğini, aslında kadınların durumlarının özünde sınıf ayrımı tanımadığını savunmuştur."
Anlayacağınız üzere radikal feministler de genel olarak sorunu ataerkil toplumda görüyor, ancak onlar kadınların yaşadığı eşitsizliği önleyebilmek adına tamamen toplum yapılanmalarını yıkıp her şeyi baştan kurmaktan yanalar. Çocuklarını da feminist olarak yetiştirip toplumun sorunlarını kökten çözerek ilerleme hedefindeler. Bu açıdan bakınca radikal feministlerin görüşleriyle uyuşan çok fazla düşüncem olduğunu kabul etmek isterim, ancak daha önce de dediğim gibi ben temel itibariyle liberal feministlere daha yakın hissediyorum kendimi. Bu sebeple daha bilgili olduğum bu konuya geçeyim:
"Liberal feminizm, kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunan ideoloji. 1970’lerde Amerika’da ortaya çıkmıştır. Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraft kabul edilmektedir. Wollstonecraft’a göre, mademki erkekler ve kadınlar aynı ahlaki ve düşünsel öze sahipler, o zaman aynı zihinsel ve tinsel eğitimi almalıdırlar. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır."
Ayyynen öyle, akıl her insanda aynıdır. Senin aklın varsa pekala benim de aklım var. Aynı ofiste çalıştığım avukat arkadaşım, sen o duruşmaya girebilmek için Hukuk okuduysan pekala ben de okudum. Bir şirketin bilmemne müdürlüğünde çalışan arkadaşım, sen o koltuğa oturmak için yıllarca dirsek çürüttün de kadın meslektaşın çürütmedi mi? O zaman neden sen kadın meslektaşından daha çok maaş alıyorsun? İkiniz de o seviyeye gelebilmek için aynı aklı kullanmadınız mı, aynı şeyleri öğrenmediniz mi? Terfi yapılacağı zaman kadın arkadaşına "Çocuk yapmayı düşünüyor musun?" diye soruldu da sana neden sorulmadı? Neden biliyor musun? Çünkü toplumda cinsiyet temelli bir ayrım söz konusu ve bazı insanlar bunun yaptığının farkında bile değil. Sen adaletli ve eşitlikçi bir tutum sergilediğini sanıyor olabilirsin ama doğduğundan beri belli kalıp yargılarıyla büyüdüğün için yaptığın şeyin yanlış olduğunun farkında bile olmayabilirsin. Bunu en güzel şöyle bir örnekle açıklayabilirim:
Diyelim ki Netizen firmasının yöneticisi müdür X, müdürlük koltuğuna terfi ettireceği iki çalışanı için mülakat yapma kararı alır. Bu çalışanlardan birinin adı Ahmet, diğerinin adı da Ayşe olsun.
Ahmet 27 yaşında, evleneli 1 sene oldu. Eşi de kendisi gibi bir firmada önemli bir konumda çalışıyor, yani düzenli bir işi ve maaşı var. Ahmet Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde okudu ve buradan dereceyle mezun oldu. Üniversite bitiminden hemen sonra şu an çalıştığı firmaya stajyer olarak girdi ve yetkililer onun çalışmasından memnun olduğu için de 3-4 senedir aynı firmada çalışmaya devam ediyor.
Ayşe 27 yaşında, evleneli 1 sene oldu. Eşi de kendisi gibi bir firmada önemli bir konumda çalışıyor, yani düzenli bir işi ve maaşı var. Ayşe Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde okudu ve buradan dereceyle mezun oldu. Üniversite bitiminden hemen sonra şu an çalıştığı firmaya stajyer olarak girdi ve yetkililer onun çalışmasından memnun olduğu için de 3-4 senedir aynı firmada çalışmaya devam ediyor.
Müdür X, Ahmet'le yaptığı mülakatta ona şu soruları sordu:
- Kariyer hedefin nedir? (Ahmet'in bu işte istikrarlı olup olmadığını anlamak için.)
- Kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun? (Yine Ahmet'in istikrarını anlamak için.)
- Diyelim ki bilmem ne projesinde şöyle bir sorun oldu, bunu nasıl çözersin? (Ahmet'in bilgisini ölçmek için.)
Bu mülakat sonucunda müdür X, Ahmet'in nasıl olsa yeni evlendiğini ve ailesini geçindirmek için her türlü düzenli bir işe bağlı kalması gerektiğine inanarak, gerek mezuniyet derecesi olsun gerek de çalışma düzeyi olsun bilgisinin de yeterli olduğunu düşünerek Ahmet için olumlu bir kanaate vardı.
Müdür X, Ayşe'yle yaptığı mülakatta ona şu soruları sordu:
- Kariyer hedefin nedir? (Ayşe'nin bu işte istikrarlı olup olmadığını anlamak için.)
- Kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun? (Yine Ayşe'nin istikrarını anlamak için.)
- Diyelim ki bilmem ne projesinde şöyle bir sorun oldu, bunu nasıl çözersin? (Ayşe'nin bilgisini ölçmek için.)
- Çocuk yapmayı düşünüyor musun? (İlk iki soruda Ayşe sadece kariyerine yönelik cevaplar verdiği için ve Ayşe'nin yeni evli olması nedeniyle ileride çocuk yapıp istifa etme olasılığını düşünerek, aile hayatına yönelik cevaplar da alamadığı için istikrarından emin olamayarak bu soruyu sordu.)
Bu mülakat sonucunda müdür X, son soruda aldığı cevaptan da tam olarak emin olamadığından ve Ayşe yeni evlendiği için 1-2 seneye hamile kalma ihtimali sebebiyle, mezuniyet derecesiyle çalışma düzeyi nedeniyle iş hakkındaki bilgisi iyi olsa da Ayşe'nin aile hayatının ona engel olabileceği düşüncesiyle olumsuz bir kanaate vardı.
Şimdi bu somut olaydaki sorun nedir diye sorsam %100 eminim ki herkes Ayşe'nin mülakatındaki 4. soruyu gösterir bana, ki haklısınız, Ayşe de Ahmet'le her açıdan eşit durumdaydı ancak Ayşe'nin yeni evliliği ona aile içindeki "rolleri" sebebiyle dezavantaja neden olurken, Ahmet'in yeni evliliği de aynı şekilde aile içindeki "rolleri" sebebiyle ona avantaj sağladı. Hah, işte tam da bu yüzden aslında bu somut olayda 2 sorun var ve ikincisi de Ahmet'in özel hayatının ona "avantaj" sağlaması.
Belki de şu an Müdür X'e içinizden sövüyorsunuz (ki farkındaysanız müdür için özellikle cinsiyet belirtmedim ama birçoğunuzun onun erkek olduğunu düşündüğünün farkındayım) ancak müdür X bu kanıya bilerek veya isteyerek varmadı. Zira çocukluğundan beridir, kendi ailesinde de öyle gördüğü için kadının aile içi görevini çocuk bakmak, temizlik yapmak, yemek yapmak gibi genel itibariyle "ev içinde" olmakla ilgili roller sanıyordu, aynı şekilde erkeğin görevini de eve ekmek getirmek, maddi refah sağlamak gibi "ev dışında" olmakla ilgili rollerden ibaret sanıyordu. Ancak hayat müşterektir. Evli bir çift, tüm gün beraber çalıştıktan sonra akşam eve geldiklerinde iş bölümü yaparak hayatı birbirlerine kolaylaştırabilirler. Yemek yapan bir erkek daha feminen olmaz ve çalışan kadın da daha maskülen olmaz. Ancak çocukluğumuzdan beri çevremizde gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız sebebiyle fark etmeden bu kalıp yargılarıyla birlikte büyüyoruz. Bu da sosyal yaşamda karşımıza cinsiyet eşitsizliği olarak çıkıyor, tıpkı müdür X'in istemden yaptığı bu ayrımcılık gibi. Ha tabii bu şahıs o yaşına, hatta o koltuğa gelene kadar neden kendini geliştirip de bunları öğrenmemiş diye soracak olursanız, o da insanın kendisinde biten bir şey işte.
Özetle, liberal feminizm de cinsiyetler arasındaki "HAK EŞİTLİĞİ"ni savunuyor. Çünkü insan insandan üstün değildir ve aynı emeği vererek aynı sonucu alamamak da açıkça adaletsizliktir. Hem de aynı sonucu alamıyor olmanın nedeni cinsiyet gibi doğarken belirleyemediğin bir şeyse çok çok çok daha büyük bir adaletsizliktir. Tabii bu demek değil ki, "madem öyle kadınlar da inşaatta çalışsın ehehhe"... İsterse çalışabilir, konu bu değil ki? Konu, o kadın inşaatta çalışıp da bir erkekle aynı iş gücünü sergilemesine rağmen sırf kadın diye kovulduğunda veya daha az maaş aldığında başlıyor. Elbette biyolojik farklılıklarımız var ve elbette bazen bir kadının açamadığı kavanoz kapağını bir erkek açabilir, çünkü elimizde olmayan sebeplerden ötürü biyolojik bir farklılıklarımız var ve bu nedenle, elimizde olmayan sebepleri bahane ederek bir insana adaletsiz/aşağılayıcı şekilde davranmak insan aklına uygun bir davranış değil. Ancak unutulmamalı ki, sorun biyolojik farklılıklarda değil, eşit şartlarda farklı muamelede başlıyor.
Ha tabii, bu anlattıklarım ve paylaştığım somut olay örneği tabii ki de cinsiyet eşitsizliğinin innnnnnanılmaz alt alt alt bir dalı/örneği neredeyse. Cam tavan dediğimiz duruma bağlı ufak bir örnek verdim sadece. Toplumda daha çirkin ve daha büyük problemlerle her gün karşılaşıyoruz ama ben bu örnekleri liberal feminizmi somut örnek üzerinden anlatmak istediğim için verdim, umarım başarılı olabilmişimdir.
Dediğim gibi, benim de radikal feminizm teorisinden desteklediğim görüşler var ama genel olarak liberal feminizme daha yakınım. Bu "tarafını seç" diyebileceğimiz bir konu değil, nasıl olsa hepsi birer "alt başlık". Diğer teorileri de inceleyip aklınıza en yatkın olandan ilerleyebilir veya birinden bir görüşü diğerinden başka bir görüşü benimseyerek kendinize özgü bir feminizmi savunabilirsiniz. Bu tamamen size kalmış bir şey. En başta belirttiğim gibi, 4.000.000.000 insanın hepsi aynı şeyi savunamaz ve bence savunmamalı da, zira başka türlü gelişemeyiz diye düşünüyorum.
Bu daha ön bilgi aşamasıydı. Şimdi gelelim ana konumuza:
FEMİNİZM NE DEĞİLDİR?
Feminizm, her şeyden önce bir "kadın savaşı" değildir, "insanlık savaşı"dır. Doğarken seçemediğimiz cinsiyetlerimizin hayatımıza dezavantaj olarak yansımasını engellemeye çalıştığımız bir "insanlık savaşı"dır üstelik. Bir erkek olarak da, geçim derdi sebebiyle *nt*har eden onlarca babayı/erkeği görüp hak eşitliği isteyen liberal feministlerle yürüyebilirsiniz mesela. Nasıl olsa bu toplumda kadına rol biçildiği kadar erkeğe de biçiliyor.
Başka ne değildir? Bütün kadınları sevmek, onlara pozitif ayrımcılık yapmak değildir mesela. Bir kadını eleştirebilirim, yaptığı bir hareket hoşuma gitmediği için ona saygı duymayabilirim veya ona karşı olumsuz duygular besleyebilirim ama bu durum bana, onun özgürlük alanını ihlal etme hakkı tanımaz. Çünkü ben bir insansam o da bir insan. Benim özgür düşünme hakkına sahip olduğum bir özgürlük alanım varsa, pekala onun da var. Karşımdaki kişinin özgürlük alanını ihlal etmediğim sürece istediğim şeyi yapmakta özgürüm. Ona sosyal mecralarda veya insanların içinde hakaret etmediğim sürece, onun hakkındaki düşüncelerimi paylaşma özgürlüğüm elbette var. Unutmayın, kendi özgürlük alanınız ile diğer insanların özgürlük alanının sınırını bilmeden yapacağınız her davranış hem dünya çapında kabul gören temel insan haklarına hem de ulusal yargı normlarına aykırılık teşkil etme ihtimali taşır. 20'li yaşlarına gelmiş her insanın şimdiye dek bunu öğrenmiş olması gerekir ama bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp ne de olsa. Bu nedenle bilmeyenlerin en kısa zamanda bu konuda kendilerini geliştirmesini tavsiye ederim.
Her şeyden öte, feminizm farklı görüşlerin malzemesi değildir. Bu konuya girersem biraz konudan sapacağım için çok açmayacağım ama 8 Mart yürüyüşlerinin artık pek de bir anlamı kalmadı dersem çoğunuz demek istediğimi anlayacaktır. Özetle, bir insan hem feminizmi hem de başka bir görüşü/oluşumu savunabilir ama feminizmi diğerlerinin malzemesi yaparak meşru olmayan şeyleri bile meşrulaştırmaya çalışamaz. Zira az önce de dediğim gibi, feminizm "İNSANLIK SAVAŞI"dır, insan haklarını temel alır ve bu açıdan bakınca oldukça önemli bir sosyolojik kavramdır.
Biraz daha somut örneklerle ilerleyecek olursak: Mesela feminizm, ahlaki açıdan uygun bulmadığın şeyler sebebiyle bir kadına "*rs*pu" demeyi kendine hak bilmek değildir. Çünkü az önce de açıkladığım üzere, eleştiri yapabilme hakkım bana başkalarına hakaret edebilme hakkını da vermez. Özgürlük sınırları. Burada önemli olan kavram bu.
Feminizm, kadınları sırf kadın olduğu için desteklemek veya sevmek değildir. Çünkü kadınlar da insandır ve her insan, eleştiriye açık hatalar yapabilir. Burada yine önemli olan kavramımız, ÖZGÜRLÜK SINIRLARI.
Feminizm, "o zaman siz de askere gidin, inşaatta çalışın ehuehueehu" diyerek karşı savunma yapabileceğiniz bir şey de değildir, zira bunu demenin oldukça yanlış ve komik bir argüman olduğunu anlamak için Google'a "feminizm nedir" yazmanız yeterli. Anlamayanlar için de yukarıda detaylı açıklamasını yapmıştım zaten.
Feminizm sadece kadınlara özgü bir şey de değildir. Yukarıda açıkladığım üzere, farklı konuları/durumları esas alan farklı dalları vardır ve hak eşitliğini savunan liberal feminizm gibi başlıkları, erkekler üzerindeki baskıyı ve onlar üzerine atanan toplumsal cinsiyet rollerini de hedef alır. Bu sebeple feminizm %100 kadınlara özgü değildir. Temel insan haklarına dikkat ederek ve bu hakları önemseyerek yaşayan her insanın destekleyebileceği bir kavramdır.
Bu liste uzar gider ama ben yaklaşık 2 saattir bu içeriği hazırladığımdan artık dilimde tüy bitmiş gibi hissediyorum. "Feminizm ... değildir," diyerek açıklamak istediğiniz görüşleriniz varsa yorumlarınızı severek ve ilgiyle takip edeceğimi belirtmek isterim. Saygılar, canım forum halkı.
NOT: Hatam olduysa affola... Ayrıca hatam varsa düzeltmek için yardımcı olmak isteyen arkadaşların görüşlerine de açığım, şimdiden teşekkürler.
Ayrıca bu başlığı @Obsessif arkadaşımıza ve @Uranyum☢️ adminimize ithaf ediyorum.
Öncelikle dümdüz Vikipedi'den alınma bir tanımlamayla başlamak isterim:
"Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.
Feminist teori içindeki cinsiyet, cinsiyet farklılıkları, cinsellik gibi terimler ve kadın gibi holistik terimler tartışma konusu olmuş hatta bazı feministler feminizmin herkesin kendisini %100 feminist olarak tanımladığı bir ideoloji olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu sebeple feminizmin alt türleri oluşmuştur. İlk dönem feministleri genellikle ilk-dalga feministleri 1960 sonrasındaki feministler ikinci-dalga feministleri olarak isimlendirilmiştir. Bazıları yeni kuşak feministleri üçüncü-dalga feminizmi içinde görmektedir.
Farklı tür feminizmlerden bazıları:
- Eşitlikçi formlar:
- Eşitlikçi feminizm - Önde gelen feminist liderleri de içeren çoğunluk bunun feminizmin gerçek bir formu olmadığını öne sürmektedir.
- Bireyci feminizm - (liberteryen feminizm olarak da bilinir) Yukarıdakiyle aynıdır.
- Liberal feminizm
- Kadın merkezli (gynocentric) formlar:
- Kültürel feminizm
- Cinsiyet feminizmi
- Pop feminizm
- Radikal feminizm
- Baskıyı ataerkiden kaynaklı görenler:
- Anarko-feminizm
- Radikal feminizm
- Fransız feminizm
- Seks radikal feminizm
- Baskıyı sınıflı toplum (19. yüzyıl ve sonrası kapitalizm) kaynaklı görenler:
- Marksist feminizm
- Sosyalist feminizm
- Ayırımcı (segregationalist):
- Lezbiyen feminizm (lezbiyen ayrıkçılığı/lesbian separatism))
- Ayrılıkçı feminizm/seperatist feminizm
- Afrikan-Amerikan
- Siyah feminizm/Black Feminism
- Kadıncılık/Womanism
- Batı-Dışı:
- Üçüncü Dünya feminizm
- Sömürge sonrası feminizm"
Şimdi en en en temel tanımlamayı ve sınıflandırmayı Vikipedi'den alarak başladım, ancak 20'li yaşlarına gelmiş (!) ve internet kullanmayı bilen herhangi bir insanın açıp okuyabileceği bu içerik yeterli düzeyde olsaydı, şu an ben bu başlığı açmıyor olurdum. Bu yüzden, herkesin anlayabileceği dilden sade bir anlatımla ben özet yapmak isterim:
Feminizm genel itibariyle kadınların yaşadığı eşitsizlikleri ve bu eşitsizliklerin hayatlarına bıraktığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya yönelik sosyolojik bir kavramdır. Her kadının "feminist olma zorunluluğu" olmadığı gibi, her erkeğin de feminizmi "kadın meselesi" olarak görerek hakaret etmesine gerek yoktur. Neden mi? Çünkü herkese uygun bir feminizm görüşü olabileceğine inanıyorum ben ve zaten feminizmin bu kadar çok alt başlığı olmasının sebebi de bir nevi bu. Dünya nüfusunun yarısı kadınsa ve bu kadınların ezici bir çoğunluğu ile erkeklerin de bir kısmı feminizmi savunuyorsa, yaklaşık olarak dünya nüfusunun %50'sine denk gelen bu kadar insanın HEMFİKİR olması zaten mümkün olamaz, değil mi? Bu kadar insan hemfikir olabiliyor olsaydı, en basitinden "lovestragram dediğimiz durum ergence mi değil mi" gibi böyle basit bir konuda 3-5 kişi olarak anlaşabilirdik diye düşünüyorum.
Yukarıda bahsettiğim durumu sayısal olarak değerlendirecek olursak: 2024 yılı güncel dünya nüfusu 8.093.241.000'miş. Yani bu durumda, aşağı yukarı 4.000.000.000 kişinin feminizm savunduğunu söyleyebiliriz belki de. 4.000.000.000 kişi aynı anda hemfikir olamayacağı için de yukarıda sayılan alt başlıklar oluşmuş durumdadır. Peki bu alt başlıklar nedir, neleri savunurlar? Hepsini detaylı olarak açıklamayacağım ama temel olarak ayrıştıkları noktalardan ve en popüler olan iki tanesinden bahsetmek isterim.
Bu alt başlıklar, Vikipedi'de de az çok açıklandığı üzere cinsiyet eşitsizliğinin nelerden kaynaklandığı, nasıl çözülebileceği, eşitliğin hangi alanlarda sağlanması gerektiği veya kimleri kapsaması gerektiğine yönelik olarak birbirlerinden ayrışmaktadırlar. Bunlardan en popüler olan ikisi ise genel olarak eşitsizliğin ataerkil toplumdan kaynaklandığını ve kadının üstün olması gerektiğini savunan radikal feminizm ile kadın-erkek hak eşitliğini savunan ve toplumsal cinsiyet rollerinin cinsiyetler üzerinde bıraktığı olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlayan liberal feminizmdir.
Radikal feminizm hakkında daha az ve öz bilgi sahibi olduğumdan, biraz Vikipedia desteği ile bu başlıktan şu şekilde bahsetmek isterim.
"Radikal feminizm, 1970'lerde kadın hareketlerinin en güçlü olduğu dönemlerde en çok sözü geçen iki akımdan biridir. Kadın sorununun temeline inmeye çalışmışlar, sorunu ataerki (patriyarka) olarak tanımlamışlardır. Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğün toplumun üzerinde şekillendiği kadına yönelik baskı (veya ataerkillik) olduğu ve düzenlenmeye karşı çıkmanın temelini tüm standart cinsiyet rolleri ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta gören feminizmin bir koludur.
Kendilerini sosyalist feministlerden tüm kadınların aynı sınıfta olduğu konusunda ayırmışlardır, oysa sosyalist feministler kadın sorununun temelinde sınıf çatışmasını görmüş ve iktidara yakın olan kadınları bu savaşın içinde görmemiştir. Radikal feministler ise hangi sınıftan olursa olsun, tüm kadınların aynı erkek egemen sistemin farklı kurumları tarafından ezildiğini, aslında kadınların durumlarının özünde sınıf ayrımı tanımadığını savunmuştur."
Anlayacağınız üzere radikal feministler de genel olarak sorunu ataerkil toplumda görüyor, ancak onlar kadınların yaşadığı eşitsizliği önleyebilmek adına tamamen toplum yapılanmalarını yıkıp her şeyi baştan kurmaktan yanalar. Çocuklarını da feminist olarak yetiştirip toplumun sorunlarını kökten çözerek ilerleme hedefindeler. Bu açıdan bakınca radikal feministlerin görüşleriyle uyuşan çok fazla düşüncem olduğunu kabul etmek isterim, ancak daha önce de dediğim gibi ben temel itibariyle liberal feministlere daha yakın hissediyorum kendimi. Bu sebeple daha bilgili olduğum bu konuya geçeyim:
"Liberal feminizm, kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunan ideoloji. 1970’lerde Amerika’da ortaya çıkmıştır. Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraft kabul edilmektedir. Wollstonecraft’a göre, mademki erkekler ve kadınlar aynı ahlaki ve düşünsel öze sahipler, o zaman aynı zihinsel ve tinsel eğitimi almalıdırlar. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır."
Ayyynen öyle, akıl her insanda aynıdır. Senin aklın varsa pekala benim de aklım var. Aynı ofiste çalıştığım avukat arkadaşım, sen o duruşmaya girebilmek için Hukuk okuduysan pekala ben de okudum. Bir şirketin bilmemne müdürlüğünde çalışan arkadaşım, sen o koltuğa oturmak için yıllarca dirsek çürüttün de kadın meslektaşın çürütmedi mi? O zaman neden sen kadın meslektaşından daha çok maaş alıyorsun? İkiniz de o seviyeye gelebilmek için aynı aklı kullanmadınız mı, aynı şeyleri öğrenmediniz mi? Terfi yapılacağı zaman kadın arkadaşına "Çocuk yapmayı düşünüyor musun?" diye soruldu da sana neden sorulmadı? Neden biliyor musun? Çünkü toplumda cinsiyet temelli bir ayrım söz konusu ve bazı insanlar bunun yaptığının farkında bile değil. Sen adaletli ve eşitlikçi bir tutum sergilediğini sanıyor olabilirsin ama doğduğundan beri belli kalıp yargılarıyla büyüdüğün için yaptığın şeyin yanlış olduğunun farkında bile olmayabilirsin. Bunu en güzel şöyle bir örnekle açıklayabilirim:
Diyelim ki Netizen firmasının yöneticisi müdür X, müdürlük koltuğuna terfi ettireceği iki çalışanı için mülakat yapma kararı alır. Bu çalışanlardan birinin adı Ahmet, diğerinin adı da Ayşe olsun.
Ahmet 27 yaşında, evleneli 1 sene oldu. Eşi de kendisi gibi bir firmada önemli bir konumda çalışıyor, yani düzenli bir işi ve maaşı var. Ahmet Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde okudu ve buradan dereceyle mezun oldu. Üniversite bitiminden hemen sonra şu an çalıştığı firmaya stajyer olarak girdi ve yetkililer onun çalışmasından memnun olduğu için de 3-4 senedir aynı firmada çalışmaya devam ediyor.
Ayşe 27 yaşında, evleneli 1 sene oldu. Eşi de kendisi gibi bir firmada önemli bir konumda çalışıyor, yani düzenli bir işi ve maaşı var. Ayşe Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde okudu ve buradan dereceyle mezun oldu. Üniversite bitiminden hemen sonra şu an çalıştığı firmaya stajyer olarak girdi ve yetkililer onun çalışmasından memnun olduğu için de 3-4 senedir aynı firmada çalışmaya devam ediyor.
Müdür X, Ahmet'le yaptığı mülakatta ona şu soruları sordu:
- Kariyer hedefin nedir? (Ahmet'in bu işte istikrarlı olup olmadığını anlamak için.)
- Kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun? (Yine Ahmet'in istikrarını anlamak için.)
- Diyelim ki bilmem ne projesinde şöyle bir sorun oldu, bunu nasıl çözersin? (Ahmet'in bilgisini ölçmek için.)
Bu mülakat sonucunda müdür X, Ahmet'in nasıl olsa yeni evlendiğini ve ailesini geçindirmek için her türlü düzenli bir işe bağlı kalması gerektiğine inanarak, gerek mezuniyet derecesi olsun gerek de çalışma düzeyi olsun bilgisinin de yeterli olduğunu düşünerek Ahmet için olumlu bir kanaate vardı.
Müdür X, Ayşe'yle yaptığı mülakatta ona şu soruları sordu:
- Kariyer hedefin nedir? (Ayşe'nin bu işte istikrarlı olup olmadığını anlamak için.)
- Kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun? (Yine Ayşe'nin istikrarını anlamak için.)
- Diyelim ki bilmem ne projesinde şöyle bir sorun oldu, bunu nasıl çözersin? (Ayşe'nin bilgisini ölçmek için.)
- Çocuk yapmayı düşünüyor musun? (İlk iki soruda Ayşe sadece kariyerine yönelik cevaplar verdiği için ve Ayşe'nin yeni evli olması nedeniyle ileride çocuk yapıp istifa etme olasılığını düşünerek, aile hayatına yönelik cevaplar da alamadığı için istikrarından emin olamayarak bu soruyu sordu.)
Bu mülakat sonucunda müdür X, son soruda aldığı cevaptan da tam olarak emin olamadığından ve Ayşe yeni evlendiği için 1-2 seneye hamile kalma ihtimali sebebiyle, mezuniyet derecesiyle çalışma düzeyi nedeniyle iş hakkındaki bilgisi iyi olsa da Ayşe'nin aile hayatının ona engel olabileceği düşüncesiyle olumsuz bir kanaate vardı.
Şimdi bu somut olaydaki sorun nedir diye sorsam %100 eminim ki herkes Ayşe'nin mülakatındaki 4. soruyu gösterir bana, ki haklısınız, Ayşe de Ahmet'le her açıdan eşit durumdaydı ancak Ayşe'nin yeni evliliği ona aile içindeki "rolleri" sebebiyle dezavantaja neden olurken, Ahmet'in yeni evliliği de aynı şekilde aile içindeki "rolleri" sebebiyle ona avantaj sağladı. Hah, işte tam da bu yüzden aslında bu somut olayda 2 sorun var ve ikincisi de Ahmet'in özel hayatının ona "avantaj" sağlaması.
Belki de şu an Müdür X'e içinizden sövüyorsunuz (ki farkındaysanız müdür için özellikle cinsiyet belirtmedim ama birçoğunuzun onun erkek olduğunu düşündüğünün farkındayım) ancak müdür X bu kanıya bilerek veya isteyerek varmadı. Zira çocukluğundan beridir, kendi ailesinde de öyle gördüğü için kadının aile içi görevini çocuk bakmak, temizlik yapmak, yemek yapmak gibi genel itibariyle "ev içinde" olmakla ilgili roller sanıyordu, aynı şekilde erkeğin görevini de eve ekmek getirmek, maddi refah sağlamak gibi "ev dışında" olmakla ilgili rollerden ibaret sanıyordu. Ancak hayat müşterektir. Evli bir çift, tüm gün beraber çalıştıktan sonra akşam eve geldiklerinde iş bölümü yaparak hayatı birbirlerine kolaylaştırabilirler. Yemek yapan bir erkek daha feminen olmaz ve çalışan kadın da daha maskülen olmaz. Ancak çocukluğumuzdan beri çevremizde gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız sebebiyle fark etmeden bu kalıp yargılarıyla birlikte büyüyoruz. Bu da sosyal yaşamda karşımıza cinsiyet eşitsizliği olarak çıkıyor, tıpkı müdür X'in istemden yaptığı bu ayrımcılık gibi. Ha tabii bu şahıs o yaşına, hatta o koltuğa gelene kadar neden kendini geliştirip de bunları öğrenmemiş diye soracak olursanız, o da insanın kendisinde biten bir şey işte.
Özetle, liberal feminizm de cinsiyetler arasındaki "HAK EŞİTLİĞİ"ni savunuyor. Çünkü insan insandan üstün değildir ve aynı emeği vererek aynı sonucu alamamak da açıkça adaletsizliktir. Hem de aynı sonucu alamıyor olmanın nedeni cinsiyet gibi doğarken belirleyemediğin bir şeyse çok çok çok daha büyük bir adaletsizliktir. Tabii bu demek değil ki, "madem öyle kadınlar da inşaatta çalışsın ehehhe"... İsterse çalışabilir, konu bu değil ki? Konu, o kadın inşaatta çalışıp da bir erkekle aynı iş gücünü sergilemesine rağmen sırf kadın diye kovulduğunda veya daha az maaş aldığında başlıyor. Elbette biyolojik farklılıklarımız var ve elbette bazen bir kadının açamadığı kavanoz kapağını bir erkek açabilir, çünkü elimizde olmayan sebeplerden ötürü biyolojik bir farklılıklarımız var ve bu nedenle, elimizde olmayan sebepleri bahane ederek bir insana adaletsiz/aşağılayıcı şekilde davranmak insan aklına uygun bir davranış değil. Ancak unutulmamalı ki, sorun biyolojik farklılıklarda değil, eşit şartlarda farklı muamelede başlıyor.
Ha tabii, bu anlattıklarım ve paylaştığım somut olay örneği tabii ki de cinsiyet eşitsizliğinin innnnnnanılmaz alt alt alt bir dalı/örneği neredeyse. Cam tavan dediğimiz duruma bağlı ufak bir örnek verdim sadece. Toplumda daha çirkin ve daha büyük problemlerle her gün karşılaşıyoruz ama ben bu örnekleri liberal feminizmi somut örnek üzerinden anlatmak istediğim için verdim, umarım başarılı olabilmişimdir.
Dediğim gibi, benim de radikal feminizm teorisinden desteklediğim görüşler var ama genel olarak liberal feminizme daha yakınım. Bu "tarafını seç" diyebileceğimiz bir konu değil, nasıl olsa hepsi birer "alt başlık". Diğer teorileri de inceleyip aklınıza en yatkın olandan ilerleyebilir veya birinden bir görüşü diğerinden başka bir görüşü benimseyerek kendinize özgü bir feminizmi savunabilirsiniz. Bu tamamen size kalmış bir şey. En başta belirttiğim gibi, 4.000.000.000 insanın hepsi aynı şeyi savunamaz ve bence savunmamalı da, zira başka türlü gelişemeyiz diye düşünüyorum.
Bu daha ön bilgi aşamasıydı. Şimdi gelelim ana konumuza:
FEMİNİZM NE DEĞİLDİR?
Feminizm, her şeyden önce bir "kadın savaşı" değildir, "insanlık savaşı"dır. Doğarken seçemediğimiz cinsiyetlerimizin hayatımıza dezavantaj olarak yansımasını engellemeye çalıştığımız bir "insanlık savaşı"dır üstelik. Bir erkek olarak da, geçim derdi sebebiyle *nt*har eden onlarca babayı/erkeği görüp hak eşitliği isteyen liberal feministlerle yürüyebilirsiniz mesela. Nasıl olsa bu toplumda kadına rol biçildiği kadar erkeğe de biçiliyor.
Başka ne değildir? Bütün kadınları sevmek, onlara pozitif ayrımcılık yapmak değildir mesela. Bir kadını eleştirebilirim, yaptığı bir hareket hoşuma gitmediği için ona saygı duymayabilirim veya ona karşı olumsuz duygular besleyebilirim ama bu durum bana, onun özgürlük alanını ihlal etme hakkı tanımaz. Çünkü ben bir insansam o da bir insan. Benim özgür düşünme hakkına sahip olduğum bir özgürlük alanım varsa, pekala onun da var. Karşımdaki kişinin özgürlük alanını ihlal etmediğim sürece istediğim şeyi yapmakta özgürüm. Ona sosyal mecralarda veya insanların içinde hakaret etmediğim sürece, onun hakkındaki düşüncelerimi paylaşma özgürlüğüm elbette var. Unutmayın, kendi özgürlük alanınız ile diğer insanların özgürlük alanının sınırını bilmeden yapacağınız her davranış hem dünya çapında kabul gören temel insan haklarına hem de ulusal yargı normlarına aykırılık teşkil etme ihtimali taşır. 20'li yaşlarına gelmiş her insanın şimdiye dek bunu öğrenmiş olması gerekir ama bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp ne de olsa. Bu nedenle bilmeyenlerin en kısa zamanda bu konuda kendilerini geliştirmesini tavsiye ederim.
Her şeyden öte, feminizm farklı görüşlerin malzemesi değildir. Bu konuya girersem biraz konudan sapacağım için çok açmayacağım ama 8 Mart yürüyüşlerinin artık pek de bir anlamı kalmadı dersem çoğunuz demek istediğimi anlayacaktır. Özetle, bir insan hem feminizmi hem de başka bir görüşü/oluşumu savunabilir ama feminizmi diğerlerinin malzemesi yaparak meşru olmayan şeyleri bile meşrulaştırmaya çalışamaz. Zira az önce de dediğim gibi, feminizm "İNSANLIK SAVAŞI"dır, insan haklarını temel alır ve bu açıdan bakınca oldukça önemli bir sosyolojik kavramdır.
Biraz daha somut örneklerle ilerleyecek olursak: Mesela feminizm, ahlaki açıdan uygun bulmadığın şeyler sebebiyle bir kadına "*rs*pu" demeyi kendine hak bilmek değildir. Çünkü az önce de açıkladığım üzere, eleştiri yapabilme hakkım bana başkalarına hakaret edebilme hakkını da vermez. Özgürlük sınırları. Burada önemli olan kavram bu.
Feminizm, kadınları sırf kadın olduğu için desteklemek veya sevmek değildir. Çünkü kadınlar da insandır ve her insan, eleştiriye açık hatalar yapabilir. Burada yine önemli olan kavramımız, ÖZGÜRLÜK SINIRLARI.
Feminizm, "o zaman siz de askere gidin, inşaatta çalışın ehuehueehu" diyerek karşı savunma yapabileceğiniz bir şey de değildir, zira bunu demenin oldukça yanlış ve komik bir argüman olduğunu anlamak için Google'a "feminizm nedir" yazmanız yeterli. Anlamayanlar için de yukarıda detaylı açıklamasını yapmıştım zaten.
Feminizm sadece kadınlara özgü bir şey de değildir. Yukarıda açıkladığım üzere, farklı konuları/durumları esas alan farklı dalları vardır ve hak eşitliğini savunan liberal feminizm gibi başlıkları, erkekler üzerindeki baskıyı ve onlar üzerine atanan toplumsal cinsiyet rollerini de hedef alır. Bu sebeple feminizm %100 kadınlara özgü değildir. Temel insan haklarına dikkat ederek ve bu hakları önemseyerek yaşayan her insanın destekleyebileceği bir kavramdır.
Bu liste uzar gider ama ben yaklaşık 2 saattir bu içeriği hazırladığımdan artık dilimde tüy bitmiş gibi hissediyorum. "Feminizm ... değildir," diyerek açıklamak istediğiniz görüşleriniz varsa yorumlarınızı severek ve ilgiyle takip edeceğimi belirtmek isterim. Saygılar, canım forum halkı.
NOT: Hatam olduysa affola... Ayrıca hatam varsa düzeltmek için yardımcı olmak isteyen arkadaşların görüşlerine de açığım, şimdiden teşekkürler.