Netizen Turkey Hoş Geldiniz!

Netizen Forum, Türkiye'nin en iyi k-pop forumu. KPOP haberleri, Kore-Türk Dostluk Forum, K-POP Magazin, Tartışmalar, Son Çıkanlar ve dahası.

Kayıt Ol

Bilgi Köşesi Feminizm Ne Değildir?

kayısı

avukat kedy
Moderatör
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
700
Tepki
2,100
Puan
113
Bu konuyu açmak bana farz oldu artık, zira forumda öyle yorumlar görüyorum ki "Cahillik mutluluktur," lafını çok iyi anlamaya başladığım o noktadayım şu an. Üniversitede bu konu üzerinde çalışmalar yapmış, hatta ilgili topluluğun 3 sene yönetim kurulunda bulunmuş (bunun bir senesi başkan yardımcılığı, bir senesi de başkanlıkla geçti) ve alanında uzman kişilerle defalarca etkinlikler düzenlemiş birisi olarak, uzmanlardan bizzat dinlediğim ve kendi araştırmalarımla öğrendiklerimi sizlere aktarmak isterim sayın forum halkı.

Ayrıca bu başlığı @Obsessif arkadaşımıza ve @Uranyum☢️ adminimize ithaf ediyorum. 💜

Öncelikle dümdüz Vikipedi'den alınma bir tanımlamayla başlamak isterim:

"Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.

Feminist teori içindeki cinsiyet, cinsiyet farklılıkları, cinsellik gibi terimler ve kadın gibi holistik terimler tartışma konusu olmuş hatta bazı feministler feminizmin herkesin kendisini %100 feminist olarak tanımladığı bir ideoloji olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu sebeple feminizmin alt türleri oluşmuştur. İlk dönem feministleri genellikle ilk-dalga feministleri 1960 sonrasındaki feministler ikinci-dalga feministleri olarak isimlendirilmiştir. Bazıları yeni kuşak feministleri üçüncü-dalga feminizmi içinde görmektedir.

Farklı tür feminizmlerden bazıları:

  • Eşitlikçi formlar:
    • Eşitlikçi feminizm - Önde gelen feminist liderleri de içeren çoğunluk bunun feminizmin gerçek bir formu olmadığını öne sürmektedir.
    • Bireyci feminizm - (liberteryen feminizm olarak da bilinir) Yukarıdakiyle aynıdır.
    • Liberal feminizm
  • Kadın merkezli (gynocentric) formlar:
    • Kültürel feminizm
    • Cinsiyet feminizmi
    • Pop feminizm
    • Radikal feminizm
  • Baskıyı ataerkiden kaynaklı görenler:
    • Anarko-feminizm
    • Radikal feminizm
    • Fransız feminizm
    • Seks radikal feminizm
  • Baskıyı sınıflı toplum (19. yüzyıl ve sonrası kapitalizm) kaynaklı görenler:
    • Marksist feminizm
    • Sosyalist feminizm
  • Ayırımcı (segregationalist):
    • Lezbiyen feminizm (lezbiyen ayrıkçılığı/lesbian separatism))
    • Ayrılıkçı feminizm/seperatist feminizm
  • Afrikan-Amerikan
    • Siyah feminizm/Black Feminism
    • Kadıncılık/Womanism
  • Batı-Dışı:
    • Üçüncü Dünya feminizm
    • Sömürge sonrası feminizm"

Şimdi en en en temel tanımlamayı ve sınıflandırmayı Vikipedi'den alarak başladım, ancak 20'li yaşlarına gelmiş (!) ve internet kullanmayı bilen herhangi bir insanın açıp okuyabileceği bu içerik yeterli düzeyde olsaydı, şu an ben bu başlığı açmıyor olurdum. Bu yüzden, herkesin anlayabileceği dilden sade bir anlatımla ben özet yapmak isterim:

Feminizm genel itibariyle kadınların yaşadığı eşitsizlikleri ve bu eşitsizliklerin hayatlarına bıraktığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya yönelik sosyolojik bir kavramdır. Her kadının "feminist olma zorunluluğu" olmadığı gibi, her erkeğin de feminizmi "kadın meselesi" olarak görerek hakaret etmesine gerek yoktur. Neden mi? Çünkü herkese uygun bir feminizm görüşü olabileceğine inanıyorum ben ve zaten feminizmin bu kadar çok alt başlığı olmasının sebebi de bir nevi bu. Dünya nüfusunun yarısı kadınsa ve bu kadınların ezici bir çoğunluğu ile erkeklerin de bir kısmı feminizmi savunuyorsa, yaklaşık olarak dünya nüfusunun %50'sine denk gelen bu kadar insanın HEMFİKİR olması zaten mümkün olamaz, değil mi? Bu kadar insan hemfikir olabiliyor olsaydı, en basitinden "lovestragram dediğimiz durum ergence mi değil mi" gibi böyle basit bir konuda 3-5 kişi olarak anlaşabilirdik diye düşünüyorum. :)

Yukarıda bahsettiğim durumu sayısal olarak değerlendirecek olursak: 2024 yılı güncel dünya nüfusu 8.093.241.000'miş. Yani bu durumda, aşağı yukarı 4.000.000.000 kişinin feminizm savunduğunu söyleyebiliriz belki de. 4.000.000.000 kişi aynı anda hemfikir olamayacağı için de yukarıda sayılan alt başlıklar oluşmuş durumdadır. Peki bu alt başlıklar nedir, neleri savunurlar? Hepsini detaylı olarak açıklamayacağım ama temel olarak ayrıştıkları noktalardan ve en popüler olan iki tanesinden bahsetmek isterim.

Bu alt başlıklar, Vikipedi'de de az çok açıklandığı üzere cinsiyet eşitsizliğinin nelerden kaynaklandığı, nasıl çözülebileceği, eşitliğin hangi alanlarda sağlanması gerektiği veya kimleri kapsaması gerektiğine yönelik olarak birbirlerinden ayrışmaktadırlar. Bunlardan en popüler olan ikisi ise genel olarak eşitsizliğin ataerkil toplumdan kaynaklandığını ve kadının üstün olması gerektiğini savunan radikal feminizm ile kadın-erkek hak eşitliğini savunan ve toplumsal cinsiyet rollerinin cinsiyetler üzerinde bıraktığı olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlayan liberal feminizmdir.

Radikal feminizm hakkında daha az ve öz bilgi sahibi olduğumdan, biraz Vikipedia desteği ile bu başlıktan şu şekilde bahsetmek isterim.

"Radikal feminizm, 1970'lerde kadın hareketlerinin en güçlü olduğu dönemlerde en çok sözü geçen iki akımdan biridir. Kadın sorununun temeline inmeye çalışmışlar, sorunu ataerki (patriyarka) olarak tanımlamışlardır. Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğün toplumun üzerinde şekillendiği kadına yönelik baskı (veya ataerkillik) olduğu ve düzenlenmeye karşı çıkmanın temelini tüm standart cinsiyet rolleri ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta gören feminizmin bir koludur.

Kendilerini sosyalist feministlerden tüm kadınların aynı sınıfta olduğu konusunda ayırmışlardır, oysa sosyalist feministler kadın sorununun temelinde sınıf çatışmasını görmüş ve iktidara yakın olan kadınları bu savaşın içinde görmemiştir. Radikal feministler ise hangi sınıftan olursa olsun, tüm kadınların aynı erkek egemen sistemin farklı kurumları tarafından ezildiğini, aslında kadınların durumlarının özünde sınıf ayrımı tanımadığını savunmuştur."


Anlayacağınız üzere radikal feministler de genel olarak sorunu ataerkil toplumda görüyor, ancak onlar kadınların yaşadığı eşitsizliği önleyebilmek adına tamamen toplum yapılanmalarını yıkıp her şeyi baştan kurmaktan yanalar. Çocuklarını da feminist olarak yetiştirip toplumun sorunlarını kökten çözerek ilerleme hedefindeler. Bu açıdan bakınca radikal feministlerin görüşleriyle uyuşan çok fazla düşüncem olduğunu kabul etmek isterim, ancak daha önce de dediğim gibi ben temel itibariyle liberal feministlere daha yakın hissediyorum kendimi. Bu sebeple daha bilgili olduğum bu konuya geçeyim:

"Liberal feminizm, kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunan ideoloji. 1970’lerde Amerika’da ortaya çıkmıştır. Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraft kabul edilmektedir. Wollstonecraft’a göre, mademki erkekler ve kadınlar aynı ahlaki ve düşünsel öze sahipler, o zaman aynı zihinsel ve tinsel eğitimi almalıdırlar. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır."

Ayyynen öyle, akıl her insanda aynıdır. Senin aklın varsa pekala benim de aklım var. Aynı ofiste çalıştığım avukat arkadaşım, sen o duruşmaya girebilmek için Hukuk okuduysan pekala ben de okudum. Bir şirketin bilmemne müdürlüğünde çalışan arkadaşım, sen o koltuğa oturmak için yıllarca dirsek çürüttün de kadın meslektaşın çürütmedi mi? O zaman neden sen kadın meslektaşından daha çok maaş alıyorsun? İkiniz de o seviyeye gelebilmek için aynı aklı kullanmadınız mı, aynı şeyleri öğrenmediniz mi? Terfi yapılacağı zaman kadın arkadaşına "Çocuk yapmayı düşünüyor musun?" diye soruldu da sana neden sorulmadı? Neden biliyor musun? Çünkü toplumda cinsiyet temelli bir ayrım söz konusu ve bazı insanlar bunun yaptığının farkında bile değil. Sen adaletli ve eşitlikçi bir tutum sergilediğini sanıyor olabilirsin ama doğduğundan beri belli kalıp yargılarıyla büyüdüğün için yaptığın şeyin yanlış olduğunun farkında bile olmayabilirsin. Bunu en güzel şöyle bir örnekle açıklayabilirim:

Diyelim ki Netizen firmasının yöneticisi müdür X, müdürlük koltuğuna terfi ettireceği iki çalışanı için mülakat yapma kararı alır. Bu çalışanlardan birinin adı Ahmet, diğerinin adı da Ayşe olsun.

Ahmet 27 yaşında, evleneli 1 sene oldu. Eşi de kendisi gibi bir firmada önemli bir konumda çalışıyor, yani düzenli bir işi ve maaşı var. Ahmet Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde okudu ve buradan dereceyle mezun oldu. Üniversite bitiminden hemen sonra şu an çalıştığı firmaya stajyer olarak girdi ve yetkililer onun çalışmasından memnun olduğu için de 3-4 senedir aynı firmada çalışmaya devam ediyor.

Ayşe 27 yaşında, evleneli 1 sene oldu. Eşi de kendisi gibi bir firmada önemli bir konumda çalışıyor, yani düzenli bir işi ve maaşı var. Ayşe Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde okudu ve buradan dereceyle mezun oldu. Üniversite bitiminden hemen sonra şu an çalıştığı firmaya stajyer olarak girdi ve yetkililer onun çalışmasından memnun olduğu için de 3-4 senedir aynı firmada çalışmaya devam ediyor.

Müdür X, Ahmet'le yaptığı mülakatta ona şu soruları sordu:
- Kariyer hedefin nedir? (Ahmet'in bu işte istikrarlı olup olmadığını anlamak için.)
- Kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun? (Yine Ahmet'in istikrarını anlamak için.)
- Diyelim ki bilmem ne projesinde şöyle bir sorun oldu, bunu nasıl çözersin? (Ahmet'in bilgisini ölçmek için.)
Bu mülakat sonucunda müdür X, Ahmet'in nasıl olsa yeni evlendiğini ve ailesini geçindirmek için her türlü düzenli bir işe bağlı kalması gerektiğine inanarak, gerek mezuniyet derecesi olsun gerek de çalışma düzeyi olsun bilgisinin de yeterli olduğunu düşünerek Ahmet için olumlu bir kanaate vardı.

Müdür X, Ayşe'yle yaptığı mülakatta ona şu soruları sordu:
- Kariyer hedefin nedir? (Ayşe'nin bu işte istikrarlı olup olmadığını anlamak için.)
- Kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun? (Yine Ayşe'nin istikrarını anlamak için.)
- Diyelim ki bilmem ne projesinde şöyle bir sorun oldu, bunu nasıl çözersin? (Ayşe'nin bilgisini ölçmek için.)
- Çocuk yapmayı düşünüyor musun? (İlk iki soruda Ayşe sadece kariyerine yönelik cevaplar verdiği için ve Ayşe'nin yeni evli olması nedeniyle ileride çocuk yapıp istifa etme olasılığını düşünerek, aile hayatına yönelik cevaplar da alamadığı için istikrarından emin olamayarak bu soruyu sordu.)
Bu mülakat sonucunda müdür X, son soruda aldığı cevaptan da tam olarak emin olamadığından ve Ayşe yeni evlendiği için 1-2 seneye hamile kalma ihtimali sebebiyle, mezuniyet derecesiyle çalışma düzeyi nedeniyle iş hakkındaki bilgisi iyi olsa da Ayşe'nin aile hayatının ona engel olabileceği düşüncesiyle olumsuz bir kanaate vardı.

Şimdi bu somut olaydaki sorun nedir diye sorsam %100 eminim ki herkes Ayşe'nin mülakatındaki 4. soruyu gösterir bana, ki haklısınız, Ayşe de Ahmet'le her açıdan eşit durumdaydı ancak Ayşe'nin yeni evliliği ona aile içindeki "rolleri" sebebiyle dezavantaja neden olurken, Ahmet'in yeni evliliği de aynı şekilde aile içindeki "rolleri" sebebiyle ona avantaj sağladı. Hah, işte tam da bu yüzden aslında bu somut olayda 2 sorun var ve ikincisi de Ahmet'in özel hayatının ona "avantaj" sağlaması.

Belki de şu an Müdür X'e içinizden sövüyorsunuz (ki farkındaysanız müdür için özellikle cinsiyet belirtmedim ama birçoğunuzun onun erkek olduğunu düşündüğünün farkındayım) ancak müdür X bu kanıya bilerek veya isteyerek varmadı. Zira çocukluğundan beridir, kendi ailesinde de öyle gördüğü için kadının aile içi görevini çocuk bakmak, temizlik yapmak, yemek yapmak gibi genel itibariyle "ev içinde" olmakla ilgili roller sanıyordu, aynı şekilde erkeğin görevini de eve ekmek getirmek, maddi refah sağlamak gibi "ev dışında" olmakla ilgili rollerden ibaret sanıyordu. Ancak hayat müşterektir. Evli bir çift, tüm gün beraber çalıştıktan sonra akşam eve geldiklerinde iş bölümü yaparak hayatı birbirlerine kolaylaştırabilirler. Yemek yapan bir erkek daha feminen olmaz ve çalışan kadın da daha maskülen olmaz. Ancak çocukluğumuzdan beri çevremizde gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız sebebiyle fark etmeden bu kalıp yargılarıyla birlikte büyüyoruz. Bu da sosyal yaşamda karşımıza cinsiyet eşitsizliği olarak çıkıyor, tıpkı müdür X'in istemden yaptığı bu ayrımcılık gibi. Ha tabii bu şahıs o yaşına, hatta o koltuğa gelene kadar neden kendini geliştirip de bunları öğrenmemiş diye soracak olursanız, o da insanın kendisinde biten bir şey işte.

Özetle, liberal feminizm de cinsiyetler arasındaki "HAK EŞİTLİĞİ"ni savunuyor. Çünkü insan insandan üstün değildir ve aynı emeği vererek aynı sonucu alamamak da açıkça adaletsizliktir. Hem de aynı sonucu alamıyor olmanın nedeni cinsiyet gibi doğarken belirleyemediğin bir şeyse çok çok çok daha büyük bir adaletsizliktir. Tabii bu demek değil ki, "madem öyle kadınlar da inşaatta çalışsın ehehhe"... İsterse çalışabilir, konu bu değil ki? Konu, o kadın inşaatta çalışıp da bir erkekle aynı iş gücünü sergilemesine rağmen sırf kadın diye kovulduğunda veya daha az maaş aldığında başlıyor. Elbette biyolojik farklılıklarımız var ve elbette bazen bir kadının açamadığı kavanoz kapağını bir erkek açabilir, çünkü elimizde olmayan sebeplerden ötürü biyolojik bir farklılıklarımız var ve bu nedenle, elimizde olmayan sebepleri bahane ederek bir insana adaletsiz/aşağılayıcı şekilde davranmak insan aklına uygun bir davranış değil. Ancak unutulmamalı ki, sorun biyolojik farklılıklarda değil, eşit şartlarda farklı muamelede başlıyor.

Ha tabii, bu anlattıklarım ve paylaştığım somut olay örneği tabii ki de cinsiyet eşitsizliğinin innnnnnanılmaz alt alt alt bir dalı/örneği neredeyse. Cam tavan dediğimiz duruma bağlı ufak bir örnek verdim sadece. Toplumda daha çirkin ve daha büyük problemlerle her gün karşılaşıyoruz ama ben bu örnekleri liberal feminizmi somut örnek üzerinden anlatmak istediğim için verdim, umarım başarılı olabilmişimdir.

Dediğim gibi, benim de radikal feminizm teorisinden desteklediğim görüşler var ama genel olarak liberal feminizme daha yakınım. Bu "tarafını seç" diyebileceğimiz bir konu değil, nasıl olsa hepsi birer "alt başlık". Diğer teorileri de inceleyip aklınıza en yatkın olandan ilerleyebilir veya birinden bir görüşü diğerinden başka bir görüşü benimseyerek kendinize özgü bir feminizmi savunabilirsiniz. Bu tamamen size kalmış bir şey. En başta belirttiğim gibi, 4.000.000.000 insanın hepsi aynı şeyi savunamaz ve bence savunmamalı da, zira başka türlü gelişemeyiz diye düşünüyorum.

Bu daha ön bilgi aşamasıydı. Şimdi gelelim ana konumuza:

FEMİNİZM NE DEĞİLDİR?

Feminizm, her şeyden önce bir "kadın savaşı" değildir, "insanlık savaşı"dır.
Doğarken seçemediğimiz cinsiyetlerimizin hayatımıza dezavantaj olarak yansımasını engellemeye çalıştığımız bir "insanlık savaşı"dır üstelik. Bir erkek olarak da, geçim derdi sebebiyle *nt*har eden onlarca babayı/erkeği görüp hak eşitliği isteyen liberal feministlerle yürüyebilirsiniz mesela. Nasıl olsa bu toplumda kadına rol biçildiği kadar erkeğe de biçiliyor.

Başka ne değildir? Bütün kadınları sevmek, onlara pozitif ayrımcılık yapmak değildir mesela. Bir kadını eleştirebilirim, yaptığı bir hareket hoşuma gitmediği için ona saygı duymayabilirim veya ona karşı olumsuz duygular besleyebilirim ama bu durum bana, onun özgürlük alanını ihlal etme hakkı tanımaz. Çünkü ben bir insansam o da bir insan. Benim özgür düşünme hakkına sahip olduğum bir özgürlük alanım varsa, pekala onun da var. Karşımdaki kişinin özgürlük alanını ihlal etmediğim sürece istediğim şeyi yapmakta özgürüm. Ona sosyal mecralarda veya insanların içinde hakaret etmediğim sürece, onun hakkındaki düşüncelerimi paylaşma özgürlüğüm elbette var. Unutmayın, kendi özgürlük alanınız ile diğer insanların özgürlük alanının sınırını bilmeden yapacağınız her davranış hem dünya çapında kabul gören temel insan haklarına hem de ulusal yargı normlarına aykırılık teşkil etme ihtimali taşır. 20'li yaşlarına gelmiş her insanın şimdiye dek bunu öğrenmiş olması gerekir ama bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp ne de olsa. Bu nedenle bilmeyenlerin en kısa zamanda bu konuda kendilerini geliştirmesini tavsiye ederim.

Her şeyden öte, feminizm farklı görüşlerin malzemesi değildir. Bu konuya girersem biraz konudan sapacağım için çok açmayacağım ama 8 Mart yürüyüşlerinin artık pek de bir anlamı kalmadı dersem çoğunuz demek istediğimi anlayacaktır. Özetle, bir insan hem feminizmi hem de başka bir görüşü/oluşumu savunabilir ama feminizmi diğerlerinin malzemesi yaparak meşru olmayan şeyleri bile meşrulaştırmaya çalışamaz. Zira az önce de dediğim gibi, feminizm "İNSANLIK SAVAŞI"dır, insan haklarını temel alır ve bu açıdan bakınca oldukça önemli bir sosyolojik kavramdır.

Biraz daha somut örneklerle ilerleyecek olursak: Mesela feminizm, ahlaki açıdan uygun bulmadığın şeyler sebebiyle bir kadına "*rs*pu" demeyi kendine hak bilmek değildir. Çünkü az önce de açıkladığım üzere, eleştiri yapabilme hakkım bana başkalarına hakaret edebilme hakkını da vermez. Özgürlük sınırları. Burada önemli olan kavram bu.

Feminizm, kadınları sırf kadın olduğu için desteklemek veya sevmek değildir. Çünkü kadınlar da insandır ve her insan, eleştiriye açık hatalar yapabilir. Burada yine önemli olan kavramımız, ÖZGÜRLÜK SINIRLARI.

Feminizm, "o zaman siz de askere gidin, inşaatta çalışın ehuehueehu" diyerek karşı savunma yapabileceğiniz bir şey de değildir, zira bunu demenin oldukça yanlış ve komik bir argüman olduğunu anlamak için Google'a "feminizm nedir" yazmanız yeterli. Anlamayanlar için de yukarıda detaylı açıklamasını yapmıştım zaten.

Feminizm sadece kadınlara özgü bir şey de değildir. Yukarıda açıkladığım üzere, farklı konuları/durumları esas alan farklı dalları vardır ve hak eşitliğini savunan liberal feminizm gibi başlıkları, erkekler üzerindeki baskıyı ve onlar üzerine atanan toplumsal cinsiyet rollerini de hedef alır. Bu sebeple feminizm %100 kadınlara özgü değildir. Temel insan haklarına dikkat ederek ve bu hakları önemseyerek yaşayan her insanın destekleyebileceği bir kavramdır.

Bu liste uzar gider ama ben yaklaşık 2 saattir bu içeriği hazırladığımdan artık dilimde tüy bitmiş gibi hissediyorum. "Feminizm ... değildir," diyerek açıklamak istediğiniz görüşleriniz varsa yorumlarınızı severek ve ilgiyle takip edeceğimi belirtmek isterim. Saygılar, canım forum halkı.

NOT: Hatam olduysa affola... Ayrıca hatam varsa düzeltmek için yardımcı olmak isteyen arkadaşların görüşlerine de açığım, şimdiden teşekkürler.
 

Valin

Rookie Idol
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
439
Tepki
1,079
Puan
27
Öncelikle bu kadar uğraşıp detaylandırarak anlattığın için teşekkürler. Çeşitli bakış açıları olduğunu biliyordum ama bu kadar alt dala ayrıldığını bilmiyordum. Bahsettiğin 2 temel kategoriden katıldıklarım ve katılmadıklarım oldu benim de. Özellikle de şu sınıfsal ayrım muhabbetini doğru bulmuyorum. Maalesef ki genelde ister bürokrat, zengin bir ailenin kızı olsun o kız çocuğu, yoksul ailelerdeki kız çocuklarından daha fazla haklara sahip olsa bile, kendi ailesi içindeki erkek bireylerin maruz kalmadığı kısıtlamalara maruz kalıyor.
Kendini feminist olarak tanımlar mısın diye sorsalar cevap veremem sanırım bunun bilinçle otomatik gelmesi gerekiyor bana göre. Çünkü benim kafamda feminizm, bir siyasi, islami görüş ya da bir takım tutmak gibi kalıplara ait değil. Belirli bir düzeye gelmiş bilinçli her insanın toplumsal cinsiyet eşitliğinin öneminde olup bu fikri benimsemeleri gerektiğine inanıyorum. Diğer türlüsü aşırı sığ bir kafa yapısının ürünüdür.
Aslında uzun uzadıya saatlerce konuşulabilecek bir konu, hayatımızın tam merkezinde. Çok defa yukarıda verdiğin benzer örneklere şahit olmuş ya da yaşamışızdır zaten.
 

canimbanabas

Fanbase Starter
Katılım
21 Haz 2023
Mesajlar
526
Tepki
1,773
Puan
128
her ne kadar şimdi dünyaya bakıp umutsuzluğa kapılsak da işler her zaman daha iyiye gidiyor. mesela 100 senede bile hem teknolojik hem sosyolojik olarak çok ilerledik. aynı mantıkla 300 sene sonra şimdikinden çok daha gelişmiş bir uygarlık olacağız, bu yolda ataerkillik gibi çağ dışı kavramlar yok olacak tabii ki. e bu modernizmin bir atası varsa o da feminizmdir. çünkü feminizmin mantığı adaletten geliyor. bütün insanlar için, ayırma olmadan, kayırma olmadan... o günleri göremeyecek olmamız büyük talihsizlik. umarım bundan sonraki 8 martlar, şimdiki gibi anlamı yerlerde çiğnenerek değil de olması gerektiği gibi kutlanır. her neyse buradan çağının çağdaşlarını öpüyorum 💋 unutmayın dünyanın size ihtiyacı var
 

Reidia

Mor Sümbül
Rookie Idol
Katılım
26 Kas 2023
Mesajlar
363
Tepki
617
Puan
36
Feminizmi yanlış bilen çok fazla topluluk var hatta bir kısım feminizmin erkekleri aşağıladığı toplam olarak yorumluyor
''Ben kadınım benim istediğim her şeyi almalısın'' ''Eğer istediğimi yapmak zorundasın''

Sevgilimle içinde olduğumuz grup vardı genellikle ilişkisi olan ve baya fazla avukatların olduğu gruptu ilişkiler de sıkıntı olursa yardımcı oluyorlar
neyse Evli bir çift var olay şu adamın, kayınvalidesi adamdan oğlu için ev istiyor ve adamda kayınçosuna haklı olarak ev almıyor sonra işte kayınvalidesinin tavrı değişmiş
böyle olunca adam evine ses cihazı koyuyor hem karısının, hem kayınvalidesinin kendisi ve ailesiyle ilgili ileri geri konuştuklarını duyunca kadını boşamak istiyor
Tabi eşi buna karşı çıkmış ( Adamın mal mülkleri varmış 5-6 evi sonra gelir durumu iyi olunca ) bizim çocuklarımız var demeye başlamış en son Ben kadın bana baya nafaka vermek zorundasın yoksa feminist gruplarında senin için kötü konuşurum diye tehdit etmiş.

Yani bunlar yüzünden sevgilim bile feminizimi erkek düşmanı topluluk olarak yorumluyor. Çok fazla örnek olunca ne kadar böyle olmadığını savunsam bile pek etkisi olmuyor
 

Valin

Rookie Idol
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
439
Tepki
1,079
Puan
27
Feministler nafaka hakkında peki ne düşünüyor? Sizin düşünceleriniz nedir?
Eğer ortada bir çocuk varsa iki ebeveyn de çocuklarının bakımından sorumludur. Böyle bir durumda, boşanma gerçekleşmişse babanın çocuğu için nafaka ödemesi gereklidir. Ama ortada bir çocuk yoksa hiç kimsenin eski eşi olduğu için her ay karşıdaki kişiye para ödemesini desteklemiyorum, bazı özel durumlar harici.
 
Katılım
1 Haz 2023
Mesajlar
494
Tepki
1,364
Puan
140
Bu konuyu açmak bana farz oldu artık, zira forumda öyle yorumlar görüyorum ki "Cahillik mutluluktur," lafını çok iyi anlamaya başladığım o noktadayım şu an. Üniversitede bu konu üzerinde çalışmalar yapmış, hatta ilgili topluluğun 3 sene yönetim kurulunda bulunmuş (bunun bir senesi başkan yardımcılığı, bir senesi de başkanlıkla geçti) ve alanında uzman kişilerle defalarca etkinlikler düzenlemiş birisi olarak, uzmanlardan bizzat dinlediğim ve kendi araştırmalarımla öğrendiklerimi sizlere aktarmak isterim sayın forum halkı.

Ayrıca bu başlığı @Obsessif arkadaşımıza ve @Uranyum☢️ adminimize ithaf ediyorum. 💜

Öncelikle dümdüz Vikipedi'den alınma bir tanımlamayla başlamak isterim:

"Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.

Feminist teori içindeki cinsiyet, cinsiyet farklılıkları, cinsellik gibi terimler ve kadın gibi holistik terimler tartışma konusu olmuş hatta bazı feministler feminizmin herkesin kendisini %100 feminist olarak tanımladığı bir ideoloji olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu sebeple feminizmin alt türleri oluşmuştur. İlk dönem feministleri genellikle ilk-dalga feministleri 1960 sonrasındaki feministler ikinci-dalga feministleri olarak isimlendirilmiştir. Bazıları yeni kuşak feministleri üçüncü-dalga feminizmi içinde görmektedir.

Farklı tür feminizmlerden bazıları:

  • Eşitlikçi formlar:
    • Eşitlikçi feminizm - Önde gelen feminist liderleri de içeren çoğunluk bunun feminizmin gerçek bir formu olmadığını öne sürmektedir.
    • Bireyci feminizm - (liberteryen feminizm olarak da bilinir) Yukarıdakiyle aynıdır.
    • Liberal feminizm
  • Kadın merkezli (gynocentric) formlar:
    • Kültürel feminizm
    • Cinsiyet feminizmi
    • Pop feminizm
    • Radikal feminizm
  • Baskıyı ataerkiden kaynaklı görenler:
    • Anarko-feminizm
    • Radikal feminizm
    • Fransız feminizm
    • Seks radikal feminizm
  • Baskıyı sınıflı toplum (19. yüzyıl ve sonrası kapitalizm) kaynaklı görenler:
    • Marksist feminizm
    • Sosyalist feminizm
  • Ayırımcı (segregationalist):
    • Lezbiyen feminizm (lezbiyen ayrıkçılığı/lesbian separatism))
    • Ayrılıkçı feminizm/seperatist feminizm
  • Afrikan-Amerikan
    • Siyah feminizm/Black Feminism
    • Kadıncılık/Womanism
  • Batı-Dışı:
    • Üçüncü Dünya feminizm
    • Sömürge sonrası feminizm"

Şimdi en en en temel tanımlamayı ve sınıflandırmayı Vikipedi'den alarak başladım, ancak 20'li yaşlarına gelmiş (!) ve internet kullanmayı bilen herhangi bir insanın açıp okuyabileceği bu içerik yeterli düzeyde olsaydı, şu an ben bu başlığı açmıyor olurdum. Bu yüzden, herkesin anlayabileceği dilden sade bir anlatımla ben özet yapmak isterim:

Feminizm genel itibariyle kadınların yaşadığı eşitsizlikleri ve bu eşitsizliklerin hayatlarına bıraktığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya yönelik sosyolojik bir kavramdır. Her kadının "feminist olma zorunluluğu" olmadığı gibi, her erkeğin de feminizmi "kadın meselesi" olarak görerek hakaret etmesine gerek yoktur. Neden mi? Çünkü herkese uygun bir feminizm görüşü olabileceğine inanıyorum ben ve zaten feminizmin bu kadar çok alt başlığı olmasının sebebi de bir nevi bu. Dünya nüfusunun yarısı kadınsa ve bu kadınların ezici bir çoğunluğu ile erkeklerin de bir kısmı feminizmi savunuyorsa, yaklaşık olarak dünya nüfusunun %50'sine denk gelen bu kadar insanın HEMFİKİR olması zaten mümkün olamaz, değil mi? Bu kadar insan hemfikir olabiliyor olsaydı, en basitinden "lovestragram dediğimiz durum ergence mi değil mi" gibi böyle basit bir konuda 3-5 kişi olarak anlaşabilirdik diye düşünüyorum. :)

Yukarıda bahsettiğim durumu sayısal olarak değerlendirecek olursak: 2024 yılı güncel dünya nüfusu 8.093.241.000'miş. Yani bu durumda, aşağı yukarı 4.000.000.000 kişinin feminizm savunduğunu söyleyebiliriz belki de. 4.000.000.000 kişi aynı anda hemfikir olamayacağı için de yukarıda sayılan alt başlıklar oluşmuş durumdadır. Peki bu alt başlıklar nedir, neleri savunurlar? Hepsini detaylı olarak açıklamayacağım ama temel olarak ayrıştıkları noktalardan ve en popüler olan iki tanesinden bahsetmek isterim.

Bu alt başlıklar, Vikipedi'de de az çok açıklandığı üzere cinsiyet eşitsizliğinin nelerden kaynaklandığı, nasıl çözülebileceği, eşitliğin hangi alanlarda sağlanması gerektiği veya kimleri kapsaması gerektiğine yönelik olarak birbirlerinden ayrışmaktadırlar. Bunlardan en popüler olan ikisi ise genel olarak eşitsizliğin ataerkil toplumdan kaynaklandığını ve kadının üstün olması gerektiğini savunan radikal feminizm ile kadın-erkek hak eşitliğini savunan ve toplumsal cinsiyet rollerinin cinsiyetler üzerinde bıraktığı olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlayan liberal feminizmdir.

Radikal feminizm hakkında daha az ve öz bilgi sahibi olduğumdan, biraz Vikipedia desteği ile bu başlıktan şu şekilde bahsetmek isterim.

"Radikal feminizm, 1970'lerde kadın hareketlerinin en güçlü olduğu dönemlerde en çok sözü geçen iki akımdan biridir. Kadın sorununun temeline inmeye çalışmışlar, sorunu ataerki (patriyarka) olarak tanımlamışlardır. Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğün toplumun üzerinde şekillendiği kadına yönelik baskı (veya ataerkillik) olduğu ve düzenlenmeye karşı çıkmanın temelini tüm standart cinsiyet rolleri ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta gören feminizmin bir koludur.

Kendilerini sosyalist feministlerden tüm kadınların aynı sınıfta olduğu konusunda ayırmışlardır, oysa sosyalist feministler kadın sorununun temelinde sınıf çatışmasını görmüş ve iktidara yakın olan kadınları bu savaşın içinde görmemiştir. Radikal feministler ise hangi sınıftan olursa olsun, tüm kadınların aynı erkek egemen sistemin farklı kurumları tarafından ezildiğini, aslında kadınların durumlarının özünde sınıf ayrımı tanımadığını savunmuştur."


Anlayacağınız üzere radikal feministler de genel olarak sorunu ataerkil toplumda görüyor, ancak onlar kadınların yaşadığı eşitsizliği önleyebilmek adına tamamen toplum yapılanmalarını yıkıp her şeyi baştan kurmaktan yanalar. Çocuklarını da feminist olarak yetiştirip toplumun sorunlarını kökten çözerek ilerleme hedefindeler. Bu açıdan bakınca radikal feministlerin görüşleriyle uyuşan çok fazla düşüncem olduğunu kabul etmek isterim, ancak daha önce de dediğim gibi ben temel itibariyle liberal feministlere daha yakın hissediyorum kendimi. Bu sebeple daha bilgili olduğum bu konuya geçeyim:

"Liberal feminizm, kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunan ideoloji. 1970’lerde Amerika’da ortaya çıkmıştır. Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraft kabul edilmektedir. Wollstonecraft’a göre, mademki erkekler ve kadınlar aynı ahlaki ve düşünsel öze sahipler, o zaman aynı zihinsel ve tinsel eğitimi almalıdırlar. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır."

Ayyynen öyle, akıl her insanda aynıdır. Senin aklın varsa pekala benim de aklım var. Aynı ofiste çalıştığım avukat arkadaşım, sen o duruşmaya girebilmek için Hukuk okuduysan pekala ben de okudum. Bir şirketin bilmemne müdürlüğünde çalışan arkadaşım, sen o koltuğa oturmak için yıllarca dirsek çürüttün de kadın meslektaşın çürütmedi mi? O zaman neden sen kadın meslektaşından daha çok maaş alıyorsun? İkiniz de o seviyeye gelebilmek için aynı aklı kullanmadınız mı, aynı şeyleri öğrenmediniz mi? Terfi yapılacağı zaman kadın arkadaşına "Çocuk yapmayı düşünüyor musun?" diye soruldu da sana neden sorulmadı? Neden biliyor musun? Çünkü toplumda cinsiyet temelli bir ayrım söz konusu ve bazı insanlar bunun yaptığının farkında bile değil. Sen adaletli ve eşitlikçi bir tutum sergilediğini sanıyor olabilirsin ama doğduğundan beri belli kalıp yargılarıyla büyüdüğün için yaptığın şeyin yanlış olduğunun farkında bile olmayabilirsin. Bunu en güzel şöyle bir örnekle açıklayabilirim:

Diyelim ki Netizen firmasının yöneticisi müdür X, müdürlük koltuğuna terfi ettireceği iki çalışanı için mülakat yapma kararı alır. Bu çalışanlardan birinin adı Ahmet, diğerinin adı da Ayşe olsun.

Ahmet 27 yaşında, evleneli 1 sene oldu. Eşi de kendisi gibi bir firmada önemli bir konumda çalışıyor, yani düzenli bir işi ve maaşı var. Ahmet Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde okudu ve buradan dereceyle mezun oldu. Üniversite bitiminden hemen sonra şu an çalıştığı firmaya stajyer olarak girdi ve yetkililer onun çalışmasından memnun olduğu için de 3-4 senedir aynı firmada çalışmaya devam ediyor.

Ayşe 27 yaşında, evleneli 1 sene oldu. Eşi de kendisi gibi bir firmada önemli bir konumda çalışıyor, yani düzenli bir işi ve maaşı var. Ayşe Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden birinde okudu ve buradan dereceyle mezun oldu. Üniversite bitiminden hemen sonra şu an çalıştığı firmaya stajyer olarak girdi ve yetkililer onun çalışmasından memnun olduğu için de 3-4 senedir aynı firmada çalışmaya devam ediyor.

Müdür X, Ahmet'le yaptığı mülakatta ona şu soruları sordu:
- Kariyer hedefin nedir? (Ahmet'in bu işte istikrarlı olup olmadığını anlamak için.)
- Kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun? (Yine Ahmet'in istikrarını anlamak için.)
- Diyelim ki bilmem ne projesinde şöyle bir sorun oldu, bunu nasıl çözersin? (Ahmet'in bilgisini ölçmek için.)
Bu mülakat sonucunda müdür X, Ahmet'in nasıl olsa yeni evlendiğini ve ailesini geçindirmek için her türlü düzenli bir işe bağlı kalması gerektiğine inanarak, gerek mezuniyet derecesi olsun gerek de çalışma düzeyi olsun bilgisinin de yeterli olduğunu düşünerek Ahmet için olumlu bir kanaate vardı.

Müdür X, Ayşe'yle yaptığı mülakatta ona şu soruları sordu:
- Kariyer hedefin nedir? (Ayşe'nin bu işte istikrarlı olup olmadığını anlamak için.)
- Kendini 10 yıl sonra nerede görüyorsun? (Yine Ayşe'nin istikrarını anlamak için.)
- Diyelim ki bilmem ne projesinde şöyle bir sorun oldu, bunu nasıl çözersin? (Ayşe'nin bilgisini ölçmek için.)
- Çocuk yapmayı düşünüyor musun? (İlk iki soruda Ayşe sadece kariyerine yönelik cevaplar verdiği için ve Ayşe'nin yeni evli olması nedeniyle ileride çocuk yapıp istifa etme olasılığını düşünerek, aile hayatına yönelik cevaplar da alamadığı için istikrarından emin olamayarak bu soruyu sordu.)
Bu mülakat sonucunda müdür X, son soruda aldığı cevaptan da tam olarak emin olamadığından ve Ayşe yeni evlendiği için 1-2 seneye hamile kalma ihtimali sebebiyle, mezuniyet derecesiyle çalışma düzeyi nedeniyle iş hakkındaki bilgisi iyi olsa da Ayşe'nin aile hayatının ona engel olabileceği düşüncesiyle olumsuz bir kanaate vardı.

Şimdi bu somut olaydaki sorun nedir diye sorsam %100 eminim ki herkes Ayşe'nin mülakatındaki 4. soruyu gösterir bana, ki haklısınız, Ayşe de Ahmet'le her açıdan eşit durumdaydı ancak Ayşe'nin yeni evliliği ona aile içindeki "rolleri" sebebiyle dezavantaja neden olurken, Ahmet'in yeni evliliği de aynı şekilde aile içindeki "rolleri" sebebiyle ona avantaj sağladı. Hah, işte tam da bu yüzden aslında bu somut olayda 2 sorun var ve ikincisi de Ahmet'in özel hayatının ona "avantaj" sağlaması.

Belki de şu an Müdür X'e içinizden sövüyorsunuz (ki farkındaysanız müdür için özellikle cinsiyet belirtmedim ama birçoğunuzun onun erkek olduğunu düşündüğünün farkındayım) ancak müdür X bu kanıya bilerek veya isteyerek varmadı. Zira çocukluğundan beridir, kendi ailesinde de öyle gördüğü için kadının aile içi görevini çocuk bakmak, temizlik yapmak, yemek yapmak gibi genel itibariyle "ev içinde" olmakla ilgili roller sanıyordu, aynı şekilde erkeğin görevini de eve ekmek getirmek, maddi refah sağlamak gibi "ev dışında" olmakla ilgili rollerden ibaret sanıyordu. Ancak hayat müşterektir. Evli bir çift, tüm gün beraber çalıştıktan sonra akşam eve geldiklerinde iş bölümü yaparak hayatı birbirlerine kolaylaştırabilirler. Yemek yapan bir erkek daha feminen olmaz ve çalışan kadın da daha maskülen olmaz. Ancak çocukluğumuzdan beri çevremizde gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız sebebiyle fark etmeden bu kalıp yargılarıyla birlikte büyüyoruz. Bu da sosyal yaşamda karşımıza cinsiyet eşitsizliği olarak çıkıyor, tıpkı müdür X'in istemden yaptığı bu ayrımcılık gibi. Ha tabii bu şahıs o yaşına, hatta o koltuğa gelene kadar neden kendini geliştirip de bunları öğrenmemiş diye soracak olursanız, o da insanın kendisinde biten bir şey işte.

Özetle, liberal feminizm de cinsiyetler arasındaki "HAK EŞİTLİĞİ"ni savunuyor. Çünkü insan insandan üstün değildir ve aynı emeği vererek aynı sonucu alamamak da açıkça adaletsizliktir. Hem de aynı sonucu alamıyor olmanın nedeni cinsiyet gibi doğarken belirleyemediğin bir şeyse çok çok çok daha büyük bir adaletsizliktir. Tabii bu demek değil ki, "madem öyle kadınlar da inşaatta çalışsın ehehhe"... İsterse çalışabilir, konu bu değil ki? Konu, o kadın inşaatta çalışıp da bir erkekle aynı iş gücünü sergilemesine rağmen sırf kadın diye kovulduğunda veya daha az maaş aldığında başlıyor. Elbette biyolojik farklılıklarımız var ve elbette bazen bir kadının açamadığı kavanoz kapağını bir erkek açabilir, çünkü elimizde olmayan sebeplerden ötürü biyolojik bir farklılıklarımız var ve bu nedenle, elimizde olmayan sebepleri bahane ederek bir insana adaletsiz/aşağılayıcı şekilde davranmak insan aklına uygun bir davranış değil. Ancak unutulmamalı ki, sorun biyolojik farklılıklarda değil, eşit şartlarda farklı muamelede başlıyor.

Ha tabii, bu anlattıklarım ve paylaştığım somut olay örneği tabii ki de cinsiyet eşitsizliğinin innnnnnanılmaz alt alt alt bir dalı/örneği neredeyse. Cam tavan dediğimiz duruma bağlı ufak bir örnek verdim sadece. Toplumda daha çirkin ve daha büyük problemlerle her gün karşılaşıyoruz ama ben bu örnekleri liberal feminizmi somut örnek üzerinden anlatmak istediğim için verdim, umarım başarılı olabilmişimdir.

Dediğim gibi, benim de radikal feminizm teorisinden desteklediğim görüşler var ama genel olarak liberal feminizme daha yakınım. Bu "tarafını seç" diyebileceğimiz bir konu değil, nasıl olsa hepsi birer "alt başlık". Diğer teorileri de inceleyip aklınıza en yatkın olandan ilerleyebilir veya birinden bir görüşü diğerinden başka bir görüşü benimseyerek kendinize özgü bir feminizmi savunabilirsiniz. Bu tamamen size kalmış bir şey. En başta belirttiğim gibi, 4.000.000.000 insanın hepsi aynı şeyi savunamaz ve bence savunmamalı da, zira başka türlü gelişemeyiz diye düşünüyorum.

Bu daha ön bilgi aşamasıydı. Şimdi gelelim ana konumuza:

FEMİNİZM NE DEĞİLDİR?

Feminizm, her şeyden önce bir "kadın savaşı" değildir, "insanlık savaşı"dır.
Doğarken seçemediğimiz cinsiyetlerimizin hayatımıza dezavantaj olarak yansımasını engellemeye çalıştığımız bir "insanlık savaşı"dır üstelik. Bir erkek olarak da, geçim derdi sebebiyle *nt*har eden onlarca babayı/erkeği görüp hak eşitliği isteyen liberal feministlerle yürüyebilirsiniz mesela. Nasıl olsa bu toplumda kadına rol biçildiği kadar erkeğe de biçiliyor.

Başka ne değildir? Bütün kadınları sevmek, onlara pozitif ayrımcılık yapmak değildir mesela. Bir kadını eleştirebilirim, yaptığı bir hareket hoşuma gitmediği için ona saygı duymayabilirim veya ona karşı olumsuz duygular besleyebilirim ama bu durum bana, onun özgürlük alanını ihlal etme hakkı tanımaz. Çünkü ben bir insansam o da bir insan. Benim özgür düşünme hakkına sahip olduğum bir özgürlük alanım varsa, pekala onun da var. Karşımdaki kişinin özgürlük alanını ihlal etmediğim sürece istediğim şeyi yapmakta özgürüm. Ona sosyal mecralarda veya insanların içinde hakaret etmediğim sürece, onun hakkındaki düşüncelerimi paylaşma özgürlüğüm elbette var. Unutmayın, kendi özgürlük alanınız ile diğer insanların özgürlük alanının sınırını bilmeden yapacağınız her davranış hem dünya çapında kabul gören temel insan haklarına hem de ulusal yargı normlarına aykırılık teşkil etme ihtimali taşır. 20'li yaşlarına gelmiş her insanın şimdiye dek bunu öğrenmiş olması gerekir ama bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp ne de olsa. Bu nedenle bilmeyenlerin en kısa zamanda bu konuda kendilerini geliştirmesini tavsiye ederim.

Her şeyden öte, feminizm farklı görüşlerin malzemesi değildir. Bu konuya girersem biraz konudan sapacağım için çok açmayacağım ama 8 Mart yürüyüşlerinin artık pek de bir anlamı kalmadı dersem çoğunuz demek istediğimi anlayacaktır. Özetle, bir insan hem feminizmi hem de başka bir görüşü/oluşumu savunabilir ama feminizmi diğerlerinin malzemesi yaparak meşru olmayan şeyleri bile meşrulaştırmaya çalışamaz. Zira az önce de dediğim gibi, feminizm "İNSANLIK SAVAŞI"dır, insan haklarını temel alır ve bu açıdan bakınca oldukça önemli bir sosyolojik kavramdır.

Biraz daha somut örneklerle ilerleyecek olursak: Mesela feminizm, ahlaki açıdan uygun bulmadığın şeyler sebebiyle bir kadına "*rs*pu" demeyi kendine hak bilmek değildir. Çünkü az önce de açıkladığım üzere, eleştiri yapabilme hakkım bana başkalarına hakaret edebilme hakkını da vermez. Özgürlük sınırları. Burada önemli olan kavram bu.

Feminizm, kadınları sırf kadın olduğu için desteklemek veya sevmek değildir. Çünkü kadınlar da insandır ve her insan, eleştiriye açık hatalar yapabilir. Burada yine önemli olan kavramımız, ÖZGÜRLÜK SINIRLARI.

Feminizm, "o zaman siz de askere gidin, inşaatta çalışın ehuehueehu" diyerek karşı savunma yapabileceğiniz bir şey de değildir, zira bunu demenin oldukça yanlış ve komik bir argüman olduğunu anlamak için Google'a "feminizm nedir" yazmanız yeterli. Anlamayanlar için de yukarıda detaylı açıklamasını yapmıştım zaten.

Feminizm sadece kadınlara özgü bir şey de değildir. Yukarıda açıkladığım üzere, farklı konuları/durumları esas alan farklı dalları vardır ve hak eşitliğini savunan liberal feminizm gibi başlıkları, erkekler üzerindeki baskıyı ve onlar üzerine atanan toplumsal cinsiyet rollerini de hedef alır. Bu sebeple feminizm %100 kadınlara özgü değildir. Temel insan haklarına dikkat ederek ve bu hakları önemseyerek yaşayan her insanın destekleyebileceği bir kavramdır.

Bu liste uzar gider ama ben yaklaşık 2 saattir bu içeriği hazırladığımdan artık dilimde tüy bitmiş gibi hissediyorum. "Feminizm ... değildir," diyerek açıklamak istediğiniz görüşleriniz varsa yorumlarınızı severek ve ilgiyle takip edeceğimi belirtmek isterim. Saygılar, canım forum halkı.

NOT: Hatam olduysa affola... Ayrıca hatam varsa düzeltmek için yardımcı olmak isteyen arkadaşların görüşlerine de açığım, şimdiden teşekkürler.
Emeğine sağlık, çok bilgilendirici bir yazı olmuş. Ben kendi adıma feminizmi pek araştırmadım, dolayısıyla bu konu hakkında ayrıntılı bir bilgim yoktu. Ama kendimi bildim bileli insanların cinsiyetlerden bağımsız bir toplumsal düzene sahip olması gerektiğini savundum. Gerçek eşitliğin ancak böyle sağlanabileceğine inanıyorum. Tabiki biyolojik farklılıklardan dolayı bir takım eşitsizlikler olduğunu biliyorum. Ama bunları bir tarafı üstün, diğer tarafı aşağı bir varlık olarak görmek için kullanmanın topluma ferah getirmeyeceği aşikar. Toplumda genel olarak kadınların ne zorluklar yaşadığı malum. Tabiki erkekler de bu toplumsal düzende kendilerine büyük sorumluluklar yüklendiği için çok büyük zorluklar yaşıyor. Beni üzen iki tarafın da cinsiyet rolleri nedeniyle birbirlerine destek olmak yerine adeta bir düşman gibi olmaya zorlanmaları. Halbuki iki cinsiyet de birbirini destekleyen adımlarla daha güzel bir toplumsal düzene zemin hazırlayabilir. Ama bunu yapmak için öncelikle sadece cinsiyeti nedeniyle ezilen, insan muamelesi görmeyen, hatta c.nayetlere kurban giden kadınların öncelikle eşit haklara sahip olması sağlanmalı. Kadının yediği, içtiği, giydiği hakaret, x.nayet sebebi olarak görülmemeli. Çocuğu olduğunda kariyer ile ilgili tüm fedakarlıklar kadınlardan beklenmemeli. Erkek eşine yardım eden değil, eşiyle iş bölümü yapan kişi konumuna yükselmeli. En basitinden eşim bana her türlü işte destek oluyor, sorumlulukları paylaşıyoruz. Bizi ne zaman başka biri görse eşim bana destek oluyor diye şanslı taraf ben oluyorum. Eşim ise sanki bana bir lütufta bulunuyormuş gibi algılanıyor insanlar arasında. Halbuki yapılacak iş ikimizin ortak yararına olan, ikimize getirisi olan bir şey. Ama bir kere bile eşime çok şanslısın, eşin sana destek oluyor diyeni görmedim. Benim okumuş, mesleğini almış, eğitimli kadınlar diyebileceğim insanların algısı bile bu yönde. Ama şükür ki artık etrafımda daha fazla sorumlulukları ortak olarak paylaşan çiftler görüyorum. Bu durum bana bir umut verse de cinsiyet eşitsizliği olan bir topluma sahip olmamız için daha gidecek çok yolumuz var maalesef.
 

Nora

Rookie Idol
Katılım
16 Haz 2023
Mesajlar
360
Tepki
1,431
Puan
119
Bu konu hakkında zaman ayırıp uğraşıp yazman çok ince çok hoş. Bayılıyorum burada böyle ufuk açıcı konuların paylaşılmasına.

Benim için feminizm cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa ve şiddete uğrayan kadınların eşitlik mücadelesi. Hayatın her alanında evde, işte, sokakta kadına ikinci sınıf rolü biçilmesine karşı çıkmak.
Eşit olmak, özgür olmak, yok sayılmayı reddetmek, kendi ayaklarının üzerinde durabilmek kavramlarını savunmayı erkek düşmanlığı olarak görmek de biraz işgüzarlık oluyor. Yani erkekler de feminizmi destekleyebilir.

Radikal feminizm kafamı kurcalıyor bazen. Radikal fikirler karşıt radikal fikirleri ve daha çok şiddeti doğuruyor gibi geliyor bana zaman zaman. Insanlar tam olarak bilmediği anlamlandıramadığı fikirlere düşmanlık etmeye meyil gösterir. Aslında toplumun yararına olabilecek fikirlerin zoraki kabul ettirilmeye çalışılması ters tepebiliyor.
Feminizm konusunda katetmemiz gereken çok yol var hem ülke olarak hem dünya olarak.
 

Valin

Rookie Idol
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
439
Tepki
1,079
Puan
27
En basitinden eşim bana her türlü işte destek oluyor, sorumlulukları paylaşıyoruz. Bizi ne zaman başka biri görse eşim bana destek oluyor diye şanslı taraf ben oluyorum. Eşim ise sanki bana bir lütufta bulunuyormuş gibi algılanıyor insanlar arasında. Halbuki yapılacak iş ikimizin ortak yararına olan, ikimize getirisi olan bir şey. Ama bir kere bile eşime çok şanslısın, eşin sana destek oluyor diyeni görmedim. Benim okumuş, mesleğini almış, eğitimli kadınlar diyebileceğim insanların algısı bile bu yönde. Ama şükür ki artık etrafımda daha fazla sorumlulukları ortak olarak paylaşan çiftler görüyorum. Bu durum bana bir umut verse de cinsiyet eşitsizliği olan bir topluma sahip olmamız için daha gidecek çok yolumuz var maalesef.
O kadar güzel bir noktaya değinmişsin ki. Bir erkek evde ev işlerine yardım ettiğinde ya da çocuğuyla ilgilendiğinde o erkek çok iyi bir koca ve baba olabiliyor ama bir kadın ev işleri yaptığı için ya da çocuğuyla ilgilendiği için asla iyi bir eş ya da anne olarak nitelendirilmiyor. Sanki bunlar sadece kadına ait sorumluluklarmış gibi. Hayır bir birey olarak bir evde ortak yaşayıp o evi kullanıyorsan o evde yaşayan her bireyin o eve dair sorumlulukları vardır. Ya da bir çocuğunuz varsa o çocuğun sorumluluğu ve ilgilenilmesi her iki ebeveyne de aittir. Hiç kimse yapması gereken onlara ait olan sorumlulukları yapıyor diye övülmemeli.
 

Blabla

Rookie Idol
Katılım
26 Tem 2023
Mesajlar
397
Tepki
1,787
Puan
34
Tabi çocuk varsa desteklemelidir.



Ben daha çok bu kısmı merak ediyordum. Çevremde pek rastlamadım ama sosyal medyada görüyoruz. Çalışabildiği halde çalışmayıp erkek üzerinden geçinmeye çalışanları. Daha da bir ton şey.

Benim burada sormak istediğim aslında görüldüğü gibi erkek tarafına haksızlık var. Böyle bir durumda feminist arkadaşlar nasıl bir tutuma bürünüyor. Yani erkeklerin haksızlığa uğradığı bir zamanlarda feministler bir şeyler yapıyorlar mı? Yani olay sadece @kayısı 'nda dediği gibi "kadın savaşı" mı yoksa İnsanlık Savaşı mı?
Çocuk yoksa ve çalışabilecek şartlara sahipse bence kadın nafaka almamalı. Ama çalışabilecek bir imkanı yoksa almalı.
 
Katılım
1 Haz 2023
Mesajlar
494
Tepki
1,364
Puan
140
Feminizm hakkında pek bir şey bilmediğimi öğrendim :D Kısaca genel düşüncemi belirtmek gerekirse hiç bir zaman bir kadın bir erkeğe, hiç bir erkekte bir kadına eşit olamaz. Kimi zaman kadın, kimi zaman erkek üstündür. Eğer mümkünse eşit şartlar sağlanmalıdır.



Bence burada bir ayrımcılık yok. Burada müdür yapılan işin geleceğini düşünerek maksimum verim elde etmek istiyor. Doğal olarak genelleme yapıyor. Bu kadın hamile kalıp işe ara verebilir buda şirkete nakit ve zaman kaybettirir. O yüzden müdürün ona göre seçim yapmak istemesi gayet doğal. Ne yazık ki bu bir tür avantaj olarak erkek tarafına yansıyor. Başka örneklerde de kadınlara da avantaj olabiliyor.

Bir erkek olarak bulunduğum ortamlarda hep kadınlar ayrıcalıklıydı. İlla soran olursa detayları yazarım :) Bu demek değil her yerde kadınlar ayrıcalıklı değil. (Benim gözlemlediğim yerlerde, yani bir erkek olarak ayrıcalıklı bir duruma düşmedim. Nasip :D)




Umarım tüm kadınlar böyle düşünüyordur. Burada yanlış bir şey yok. Herkes hakkı ne ise eşit şekilde almalı.

Feministler nafaka hakkında peki ne düşünüyor? Sizin düşünceleriniz nedir?
Kadınları sadece çevrenizdeki çalışan, kendini idare edebilecek parayı kazanan bir kaç kadından ibaret sayıyorsanız, evet nafaka haksızlıktır. Ama biraz bulunduğunuz çevreden ayrılıp bambaşka hayat hikayelerine baktığınızda kadınların neler yaşadığını anlarsınız. En yakınımdaki kadınlardan örnek vereyim. Annem, halam, teyzelerim mesela. Evlilikten sonra maaşlı bir işte çalıştırılmamış, hayatı çocukları, eşi, evi ve Karadeniz'de olmamız nedeniyle tarla ve bahçede geçmiş kadınların eşleri bu saatten sonra boşanmak istese bu kadınlara nafaka vermeyecek mi? İllaki 50 yaşı aşmasına da gerek yok. 20lerine 30larına gelmiş, okula gönderilmemiş, küçücük yaşta evlendirilmiş, isteği dışında bir sürü çocuk doğurmuş, hayatında baba evi ve koca evi dışında bir yer görmemiş, şiddetin en alasına maruz kalmış gencecik kadınlardan oluşan kocaman bir kesim var bu toplumda. Çoğu sık doğum yapmaktan hastalıklara kalmış, gençliği gitmiş bu kadınlar adeta sokağa atılırken çok az bir kısmı için nafaka talep ediliyor. Çoğu erkek de vermesi gereken nafakayı vermiyor. Yani çevrenizde üç beş haksız örnek var diye nafaka uygulamasına toptan karşı çıkmak haksızlık. Cinsiyet eşitsizliği nedeniyle oluşan haksızlıklar ortadan kalkarsa nafaka uygulamasına da gerek kalmaz haliyle.
 

Valin

Rookie Idol
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
439
Tepki
1,079
Puan
27
Tabi çocuk varsa desteklemelidir.



Ben daha çok bu kısmı merak ediyordum. Çevremde pek rastlamadım ama sosyal medyada görüyoruz. Çalışabildiği halde çalışmayıp erkek üzerinden geçinmeye çalışanları. Daha da bir ton şey.

Benim burada sormak istediğim aslında görüldüğü gibi erkek tarafına haksızlık var. Böyle bir durumda feminist arkadaşlar nasıl bir tutuma bürünüyor. Yani erkeklerin haksızlığa uğradığı bir zamanlarda feministler bir şeyler yapıyorlar mı? Yani olay sadece @kayısı 'nda dediği gibi "kadın savaşı" mı yoksa İnsanlık Savaşı mı?
Açıkcası ben bu tür olaylara birey olarak bakma taraftarıyım genelde. Erkekler de haksızlığa uğruyorsa ve bu haksızlık bir kadın tarafından yapılmışsa sırf kadın diye desteklemem ve erkeğin maruz kaldığı haksızlığın düzeltilmesi tarafında olurum. Cinsiyetlerden sıyrılırsak hepimiz birer insanız ve insanların haklar ve özgürlükler bakımından adaletli ve eşit bir şekilde yaşaması gerektiğine inanıyorum.
Ama tüm bunlar benim objektif olmaya çalıştığım bakış açım maalesef ki yaşadığımız ülke şartları düşünülünce her zaman objektif kalamıyorum. Ben bir kadın olarak ve toplumdaki kadın algısının getirdiklerine karşı çıkan biri olarak kadın hakları konusunda pozitif ayrımcılığım ve hassasiyetim mevcut.
 
Katılım
1 Haz 2023
Mesajlar
494
Tepki
1,364
Puan
140
O kadar güzel bir noktaya değinmişsin ki. Bir erkek evde ev işlerine yardım ettiğinde ya da çocuğuyla ilgilendiğinde o erkek çok iyi bir koca ve baba olabiliyor ama bir kadın ev işleri yaptığı için ya da çocuğuyla ilgilendiği için asla iyi bir eş ya da anne olarak nitelendirilmiyor. Sanki bunlar sadece kadına ait sorumluluklarmış gibi. Hayır bir birey olarak bir evde ortak yaşayıp o evi kullanıyorsan o evde yaşayan her bireyin o eve dair sorumlulukları vardır. Ya da bir çocuğunuz varsa o çocuğun sorumluluğu ve ilgilenilmesi her iki ebeveyne de aittir. Hiç kimse yapması gereken onlara ait olan sorumlulukları yapıyor diye övülmemeli.
Maalesef toplumda ev işleri kadına aittir diye bir algı var ve bu durum yıkılamıyor. Ben çalışan bir kadınım, etrafımda da daha çok çalışan kadınlar var. Ama onlar bile bu sorumluluğun sadece kadın üstünde olduğunu kanıksamış adeta. O yüzden evde iş yapan erkek olunca takdir görüyor ve eşine ne kadar şanslısın deniyor. (Ben de eşim bu konuda ataerkil bir kafaya sahip olmadığı ve en önemlisi bana değer verdiği için şanslı hissediyorum kendimi çünkü tamamen o kafa yapısından sıyrılmam çok zor.) Ama kimse benim yaptığım işler için eşime ne kadar şanslısın demiyor. En basitinden bir ay kadar önce akrabalarımı yemeğe davet ettim. Evi eşimle temizledik. Gelecekleri gün, evi tekrar düzenledim, yemeği yaptım, ikram edeceğim yemekleri ayarladım. Kullanacağım yemek takımını tekrar bir yıkadım. Çocukların rahatça oynaması için ortamı hazırladım. Bunları yaparken hamileyim ve bel fıtığımdan dolayı ağrılarım var. Misafirler geldi. Eşim de işten geldi. Bana serviste, bulaşıkları toplamada yardım edip çocukla ilgilendi. Teyzemin ve kuzenimin eşi ise gece boyunca eşimi dolduruşa getirmeye çalışıp beni eşinin iyi niyetini kullanan biri olarak gördüler. Halbuki hem hamile olduğumdan hem de bel fıtığı ağrılarımdan haberdar olan, yeri geldi mi gerçekten benim arkamda olup bana destek olacak olan, beni seven iki insan yaptı bunu. O gün gerçekten çok kırılmıştım onlara. Neyse ki babam, eşim ve kardeşim yanımda durdu da ağızlarını kapadılar. Bu belki çok basit bir örnek ama toplumun algılarını anlamak için yeterli sanırım.
 
Konu Sahibi
kayısı

kayısı

avukat kedy
Moderatör
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
700
Tepki
2,100
Puan
113
Öncelikle güzel yorumlara çokça teşekkür ediyorum. Şimdi birkaç yoruma alıntı girerek ek açıklamalar yapayım.

Yani bunlar yüzünden sevgilim bile feminizimi erkek düşmanı topluluk olarak yorumluyor. Çok fazla örnek olunca ne kadar böyle olmadığını savunsam bile pek etkisi olmuyor
Bence sevgiline istisnaların kaideyi bozmadığını ve asıl feminizmin ne olduğunu açıklaman gerekiyor. Bana da benzeri argümanlarla gelen çok kişi oldu ama verdikleri örnekler sadece kulaktan dolma, cahil insanların kendi çıkarlarını gözeterek sergilediği hareketler gibi feminizmle alakası olmayan örneklerdi. Senin verdiğin örnekteki gibi bir durumu ben de çok duydum, özellikle İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili tartışmalar sırasında çok karşılaştım ama maalesef bizim insanımız inandıkları dinin ilk emrini bile yerine getiremezken, yani okumayı bile beceremezken bu insanlara laf anlatmak maalesef çok zor, biliyorum. Yine de ben bir kişiye bile işin doğrusunu anlatabilirsem, kelebek etkisiyle gelecekte o bilginin 50 kişiye ulaşacağına ve bir değişime neden olabileceğine inanıyorum. Bu yüzden elinden geldiğince işin doğrusunu anlatmaya çalışmanı ama bunu kesinlikle kalp kırarak veya tartışmaya girerek yapmamanı öneririm. Örneğin masada bu konu konuşuluyorken "Feminizm aslında bu değil, maalesef çıkarcı insanlar çıkarları doğrultusunda kullanıyor ve bu şekilde insanların yanlış anlamasına neden oluyorlar ama işin doğrusu bu..." şeklinde bir dipnotla özet geçebilirsin mesela. Ama tabii ki sadece öneri.

Kısaca genel düşüncemi belirtmek gerekirse hiç bir zaman bir kadın bir erkeğe, hiç bir erkekte bir kadına eşit olamaz. Kimi zaman kadın, kimi zaman erkek üstündür. Eğer mümkünse eşit şartlar sağlanmalıdır.

Eşitlik konusundaki görüşüne katılmıyorum, ancak eşit şartlar görüşüne katılıyorum. Bence bu noktada eşitlik kavramından ne anladığımıza bakmamız gerek. Çünkü dediğim gibi, gerek biyolojik gerek de kişisel özellikler nedeniyle çoğu zaman bir kadının ve bir erkeğin eşit olması zor ama yaşadığımız hayatlar müşterek ve insan olarak hepimiz aynı haklara sahibiz. Bu sebeple bir erkeğe sırf erkek diye verilen o hak, bir kadına da verilmeli. Aynı şekilde bir kadına sırf kadın diye verilen bir hak, erkeğe de verilmeli. Tabii bu benim liberal feminizm görüşümden kaynaklanıyor ama o ayrı.

Bence burada bir ayrımcılık yok. Burada müdür yapılan işin geleceğini düşünerek maksimum verim elde etmek istiyor. Doğal olarak genelleme yapıyor. Bu kadın hamile kalıp işe ara verebilir buda şirkete nakit ve zaman kaybettirir. O yüzden müdürün ona göre seçim yapmak istemesi gayet doğal. Ne yazık ki bu bir tür avantaj olarak erkek tarafına yansıyor. Başka örneklerde de kadınlara da avantaj olabiliyor.

Maalesef bu görüşüne de katılmıyorum. Erkekler de hamile kalabilseydi aynı şeyi erkekler için de savunurdum. Eğer bir yönetici işinin aksamasından endişe ediyorsa o zaman hiçbir şekilde kadın eleman çalıştırmamalı. Ancak çalıştırdığı elemana sırf kadın diye, aynı performans ve aynı azmi göstermesine rağmen eşit muamele ve emek karşılığı vermiyorsa bu cinsiyet temelli ayrımcılıktır. Zira diğer her bilgi gibi İş Kanunu'na da bu devirde internet üzerinden ulaşmak mümkün. Doğum izni gibi haklar kanundan, anayasa temelli bir hak olarak hayatımıza giriyor, bir işverenin bundan haberdar olmaması imkansız ama bilmiyorsa bile açıp kanuna bakabilir. Madem öyle, yarın bir gün yıllık izin kullanır diye 26 gün yıllık izin alacağı olan 15 yıllık çalışanına da terfi vermesin veya kovsun onu? Nasıl bunu yapınca anında başına tazminat davası açılabiliyorsa, doğum izni kullanır korkusuyla (ki böyle bir durumun sadece olabileceği kavramı üzerinden konuşuyoruz, yani kesin bir şey bile yokken) bir kadına terfi vermemek, erkek çalışandan daha az maaş vermek veya onu kovmak da tazminat gerektirecek bir ayrımcılık olarak kabul edilmelidir. Ki aslında ediliyor da, bu tarz konular için açılan ayrımcılık tazminatı davaları duymuştum.

Ha bu arada, doğum izninin sadece kadına verilmesi (babaya sadece 3 gün veriliyor diye biliyorum) de tamamen ataerkil sistemin bir ürünü. Zira babaların da "çocuğuyla ilgilenebileceği" kanaatine varılsaydı ona da anneyle aynı süre kadar doğum izni verilirdi - ki verilmeli bence. Zaten bu konu da Avrupa'da bir tartışma konusu ve bildiğim kadarıyla babaya verilen doğum izinlerinin süresi bazı ülkelerde bu sebeple artırılmış durumda. Sonuçta anne çocuğu tek başına yapmıyor.

Bir erkek olarak bulunduğum ortamlarda hep kadınlar ayrıcalıklıydı. İlla soran olursa detayları yazarım :) Bu demek değil her yerde kadınlar ayrıcalıklı değil. (Benim gözlemlediğim yerlerde, yani bir erkek olarak ayrıcalıklı bir duruma düşmedim. Nasip :D)

Bu konuda bir detay dinlemek isterim açıkçası, konuyu bilmeden önyargılı yorum yapmak istemedim buna.

Feministler nafaka hakkında peki ne düşünüyor? Sizin düşünceleriniz nedir?

Nafaka konusunda açıkçası feministlerden de olur olmadık, hatta biraz da saçma beyanları çok duyuyorum. Bunun sebebinin de hukuk bilmemekten kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu konu Türk hukukunun eksikliğinden ve hatalarından kaynaklı bir durum sebebiyle bu kadar tartışma konusu oldu ve konu feminizme kadar uzadı. Gerçi, bazı avukatlar hukuk bildiği halde benzeri yorumlar yapıyorlar ama ben açıkçası onlara biraz "şovcu" gözüyle bakıyorum. :) Zira kendileri ilk seneden anlatılan Medeni Hukuk derslerini ve Aile Hukuku derslerini iyi dinlemiş olsalardı bence böyle bir yorum yapmazlardı.

Öncelikle nafakanın hukuki niteliğinden bahsedeyim: Nafaka, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek olan tarafı korumak amacıyla kanunlaştırılmış bir maddi destek müessesesidir. Yani, diyelim ki A ve B evliler (bilerek cinsiyet belirtmiyorum) ve yaklaşık 15 yıllık evliliğin ardından boşanıyorlar. Ancak 15 yılın son 10 yılı A çalışmamış ve B'nin maaşı ikisine birden yettiğinden bu süre zarfında geçim sıkıntısı da çekmemişler. Ancak diyelim ki B aylık 10.000 TL maaş alıyor. Aylık ev alışverişi, faturalar vs derken cebine kalıyor 3.000 TL. Bu durumda serbestçe harcayabilecekleri miktar ikisi için de 1.500 TL oluyor. Yani A hiç çalışmasa bile cebine 1.500 TL giriyor ve giyim, sağlık, sosyal aktivite gibi insani ve gerekli olan harcamaları için aylık 1.500 TL'si oluyor. Bu durumda boşandıklarında, uzun süredir çalışmayan, yaşı ilerlemiş ve deneyim azlığı nedeniyle iş bulması zorlaşmış olan A, boşanmanın ardından geçim sıkıntısı içerisinde düşecek ve temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacaktır, değil mi? İşte A'nın temel insani ihtiyaçlarını giderebilmesi için onu koruma altına almaya yarar nafaka. Ha ama diyelim A gitti B'yi aldattı, bu yüzden boşanıyorlar. B yine de nafaka ödeyecek mi? Tabii ki hayır. Usuli işlemlere uyarak bu aldatmayı mahkeme nezdinde kanıtlarsa tabii ki de ödemeyecek, zira boşanmada kusurlu taraf lehine nafakaya hükmedilemez.

Şimdi bizim ülkemizde bu kadar basit bir şey neden bu kadar büyük bi tartışma konusu oldu, onu anlatalım: Öncelikle Türk hukukunun ve hakimlerinin zıvanadan çıkması en büyük sebebimiz. Zira mahkemesi fark etmeksizin (özellikle boşanma davalarının bakıldığı aile mahkemelerinde sık yaşanıyor ama bu durum) neredeyse tüm mahkeme hakimleri "Ben kararı vereyim de nasılsa itiraz yolu açık, üst mahkemeye itiraz ederler, oranın hakimleri bozar kararı" görüşüyle karar vermeye başladı. Çünkü -siyasete kayacağım biraz ama- içi boş hakimleri doldurdular mahkemelere. Gerçekten deli torpilin döndüğü bir mülakat süreci var ve gerçekten hakimlerin azımsanamayacak bir çoğunluğu kanundan kaynaklı sorumluluklarını bile bilmeden sadece karar vermek için karar veriyor ve "kararda bi sıkıntı varsa nasılsa üst mahkeme çözer meseleyi" kafasında ilerliyor. Bu nedenle nafaka ve boşanma davalarında ne taleplerimizle beyanlarımız dinleniyor ne de birbiriyle uyumlu kararlar verilebiliyor.

Mesela kanuni bir dayanağı net olarak olmasa da şöyle bir algı var nafaka talepleri için: Nafaka ödeyecek kişinin maddi durumu ortaya çıkarılıyor (kazancı ve borçları hesaplanıp aylık olarak cebine kalan para belirleniyor) ve o tutarın belli bir oranı kadar nafakaya hükmediliyor. Bu da genellikle kişinin maaşının %25'ine denk geliyor. Bence bu çok saçma bir yöntem. Benim bir akrabamın (erkek) eski eşi nafakanın artırılması davası açtı mesela, kadın bilerek evlenmiyor ve sürekli olarak zengin erkek arkadaşlar edinip onlar sayesinde lüks denebilecek bir hayat sürüyor, bu sırada da bizim akraba zar zor geçiniyor ama gel gör ki resmiyette kadının bu tarz bir lüks hayatı olduğunu kanıtlayabilecek bir evrak, belge vs bir şey olmadığından adamdan daha iyi bir hayat sürmesine rağmen nafaka alabiliyor. Oysa boşanmada da kendi kusuru vardı ama sağ olsun bizim akraba zamanında avukatla vs doğru düzgün bir ilgi göstermediği için dosyaya, usuli şartları da yerine getirmediğinden, saçma bir şekilde kadına kusur yüklenmiyor ve nafakaya hak kazanıyor (AVUKATIN ÖNEMİNİ GÖSTERİR REKLAM ÇALIŞMAM LDFGJLDHKİ). Yani özetle, Türk yargısının suçu biraz feministlere kaldı desem yalan olmaz.

Ha gerçi, şu kısmı bağlamadım: Dediğim gibi boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek tarafa veriliyor nafaka. Peki neden çoğunlukla kadınlar alıyor nafakayı? Çünkü genelde eşini çalıştırmayıp "kır dizini, otur evine, çocuklarına bak, elinin hamuruyla da erkek işine karışma," diyen tiplerin (!) boşanma davalarından ve nafakadan yakındığını duyuyorsunuz. E kardeşim, sen kadını yıllarca çalıştırmazsan tabii ki de boşanmadan sonra bu kadın yoksulluğa düşer ve nafaka bağlanır. Yani tamamen ataerkil toplum, kendi sığ düşüncelerinin cezasını çekiyor. :) Feministler de bu yüzden nafakayı savunuyor, işte "kadınları çalıştırmayıp sonra da nafaka vermiyorsunuz, nasıl vermezsiniz?!" mantığıyla. Ancak bence yanlış bir savunma yapılıyor. Şahsi düşüncem, nafaka müessesesinin iyi bir kanuni düzenleme ile detaylı bir şekilde düzeltilmesi gerek, aksi halde daha çok dinleriz böyle nafaka kavgası... Ha tabii bir de, "ben karıma bi fiske vurdum beni sokağa attılar bi de nafaka veriyom eğvk eğvk" diyen dayıların sağda solda nafaka müessesine sallamadan önce "fiske vurmanın" kanunen de ahlaki olarak da yanlış olduğunu ve o fiske sebebiyle boşanmada kusuru olduğu için nafakaya hükmedildiğini anlayabilmesi, gerekirse ve halen öfkeliyse de öfkesini eski eşine değil kanuni düzenlemeyi yapan meclise yönlendirmesi gerektiğini anlaması gerek. :) Ama nerde....
 

Valin

Rookie Idol
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
439
Tepki
1,079
Puan
27
Teyzemin ve kuzenimin eşi ise gece boyunca eşimi dolduruşa getirmeye çalışıp beni eşinin iyi niyetini kullanan biri olarak gördüler. Halbuki hem hamile olduğumdan hem de bel fıtığı ağrılarımdan haberdar olan, yeri geldi mi gerçekten benim arkamda olup bana destek olacak olan, beni seven iki insan yaptı bunu.
Çünkü onların bakış açılarına tamamen ters, kendi rahatlarını bozacak güya otoriterilerini tehlikeye sokacak davranışlar bunlar. İşte tüm bu nedenlerin de katkısıyla evliliğe çok uzak bakıyorum.
 
Konu Sahibi
kayısı

kayısı

avukat kedy
Moderatör
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
700
Tepki
2,100
Puan
113
O halde erkeklerin haksızlığa uğradığı bir olay için bu zamana kadar hiç karşı çıktıkları bir şey oldu mu? Bir karar vs.

Şu an aklıma net bir şey gelmiyor aslında ama genelde bu tarz örgütlenmeler Twitter üzerinden yapıldığı ve orada da femizimi desteklediğini söyleyen insanların çoğu feminizmden bi haber olduğu için böyle toplumsal bir olaydan örnek verebilir miyim bilemedim. Ben daha çok, dediğim gibi üniversitemde ilgili toplulukta çalışırken gördüm bu tarz desteklemeler. Hatta ben başkanlık yaparken başkan yardımcım erkekti. Ben mezun olduktan sonra başkanlık koltuğunu ona devrettim. O da genel olarak feminizmin bu yönüne karşı araştırma yapmayı seviyordu, o yüzden hazırladığı etkinlikler de bu yöndeydi. Toplumsal cinsiyet kalıplarının erkekler üzerinde de olumsuz yönleri olduğunu açıklamaya çalıştığımız etkinlikler ve içerikler hazırlamıştık birlikte. Yani dediğim gibi, toplumsal bir olay vs hatırlamıyorum ama feminizmin ne olduğunu bilen insanlardan bu konuda çalışmalar çok gördüm.
 
Konu Sahibi
kayısı

kayısı

avukat kedy
Moderatör
Katılım
11 May 2023
Mesajlar
700
Tepki
2,100
Puan
113
Ay tek tek tüm yorumlara cevap vermeye yetişemedim ama hepinize çok çok katılıyorum ballı lokumlarım. Bazılarınızın radikal, bazılarınızın da liberal feminizme kayan düşünceleri olduğunu görüyorum. İlgilenenlere detaylı araştırmalar yapmalarını öneririm. Bu konuda bulduğum kaynakları da daha sonra paylaşabilirim sizinle. 💜

Bu arada @ahjummademebozuluyorum seni öyle iyi anladım ki... Aynı şekilde benim nişanlım da öyle. Çok şükür o kendi aile evinde de sürekli ev işine yardım eden biri ama arada birlikte gittiğimiz akraba/arkadaş evlerinde onun da çalıştığını gören akrabalarımız ve arkadaşlarımız bana "Ne kadar şanslısın..." diyor. "Evet şanslıyım ama onun gibi harika biriyle tanıştığım için, yoksa ev işi yaptığından değil yani," diyesim geliyor çoğunlukla. kldjgflhkdlkl Ki burada harika olduğunu düşünmemin sebebi de, beni bir ev robotu olarak değil de insan olarak görmesinden kaynaklı. Yani normal bir insan bulabildiğim için şanslı hissediyorum, zira bu devirde o da kalmadı. :') Neyse aman aman size de bize de maşallah. Eşinin yaklaşımını çok sevdim, Allah hep mesut etsin sizi. 💜💜
 
Üst